27 Nisan 2016 Çarşamba

Muviiiz

Arada The Witch de dahil :P bir çok başka film olmasına rağmen
Hemmennnn
The Invitation dan bahsetmek istiyorum!

























Öncelikle şunu açıklamalıyım ki
LOGAN MARSHALL-GREEN!!!!!!
Hani Tom Hardy e paranız mı yetmedi?
Logan ı alın
Adam güzel
yapacak bir şey yok
Adamı saça bulamışlar ama adam hala güzel
Adamı delirtmişler
Adama yeminini bozdurmuşlar
adam bebek.

Tamam şimdi bunu off of our chest yaptığımıza göre.) (ne be erkekler için şu abla bu abla derken iyiydi! Bizim başımız kel mi?)

.))

Neyse.

Abimizin dışında
Ben filmin konusunu çok sevdim.
Açıklama da Beyimizin Eski karısı ve onun yeni eşinin evinde bir yemeğe davet ediliyor bütün arkadaş gruplarıyla. O da yeni kız arkadaşını alıp gidiyor. Gel gör ki bir süre sonra olayda bir terslik olduğunu ve bu garip çiftin onları öldürmeyi planladığını düşünmeye başlıyor.

Şimdi açıkçası ben bu  yorumu okuduktan sonra filmi izlemedim biraz sıkıcı geldi sonra dün ne olduysa şeytan dürttü dedim bir bakayım.

Hikaye evet böyle gelişiyor ama tabi yan konular var işte sıkıntılı bir geçmiş
arada flashback ler
arada abimizin delirme anları ama sadece kendi içinde which i personally adore!
Sonuç olarak filmin sonu bizi şaşırtıyor.
Karakterleri iyisiyle kötüsüyle seviyoruz.
Ortam kaliteli.
Kapılar falan kitlenmesine rağmen klostrofobik hissetmiyoruz.
Ve film bittiğinde aa ne güzel iyi ki izlemişim diyoruz.

E zaten bunlar benim bir filmi izlemem için yeterli.
Bir daha izlenir mi
İzlenir
Konu için mi?
Hayır Marshall için!

Dürüstüm yapacak bir şey yok!
.))

































watch it!......................................................................

22 Nisan 2016 Cuma

Filmler Biraz dursun o zaman

İçim kıpır kıpır gene
Ha rüyalarımda yumurtadan çocukları seviyorum kapalı kapılar ardında
Anneleri Madonna falan.

Ama I am hype!
Ne zaman senenin bu zamanları gelse ben böyle olurum zaten.

Aslında hastayım.
Herkes hasta.
Dolayısıyla bende hasta oldum.
Genzim akıyor.
Genizlerim.))
Başım böyle bir ağır
alnım öne çekiyor.

Ama mesela bu umurumda değil.
Dün akşam dışarıdaydım.
Bu akşam gene dışarıda olacağım.
Yarın zaten kopuş noktası olacak.
Muhtemelen pazar günü yani asıl doğum günümde de hasta evde yatıyor olacağım ateşler içinde.)

Bu seneyi böyle planladım.)


Dans etmek istiyorum.
Ellerimden tutmaya çalışan herkesten tek tek kurtarıp kendimi dans etmek istiyorum.
Etrafımda sadece dönen çizgi çizgi ışıklar görerek döne döne dans etmek istiyorum.
Çevremdeki kimseyi tanımadan.
Tanıdıklarımdan da uzaklaşarak.
Saçlarımı savurarak.
Gözlerimi kapatarak.
Sendeleyerek.
Sonra nefes nefese dışarı koşmak istiyorum.
Gökyüzüne bakmak.
Ay a bakmak gülmek istiyorum kendi kendime deli gibi.
Sonra içeri geri girip biraz daha dans etmek istiyorum.
Arkadaşlarımın ellerinden tutarak onları da döndürmek istiyorum çevremde.

Sonra beraber İstanbul'a karşı bir tepede oturup sıcak bir kahve içelim istiyorum.

"Ah be.
Kurtaramadım kendimi
geldim gene buradayım!
Ne güzel şehir be
Her yerinden balçık akıyor
Ama gene de ışıl ışıl.
Ne güzel hayatım var!"

diye düşüneyim istiyorum.


Sonra sabah kalkayım.
Hasta olmuş olayım iyice.)

Aslında planlara sadık kalamayan biri için gayet gerçekçi bir plan diyebiliriz. sanırım.



18 Nisan 2016 Pazartesi

EducatedEye

Çok güzel filmler izledim şu geçtiğimiz günlerde.

En çok aklımda kalan, aklıma takılan sanırım

"They're Watching"
O yüzden ondan başlayacağım.













Hikayemiz Romanya da geçiyor. Filmkorku da yeni neler var diye bakarken rastgele karşıma çıktı bu film çoğu güzel filmi bulma şeklim gibi.)
Yorumlara şöyle bir baktım ama çok da önemsemedim açıkçası
dedim fragmanını falan izlemeden şöyle bir bakayım
kötüyse sonuna bakar geçerim.
Ama beni şaşırttı doğrusu.
Son 1 yıldır sıkı bir şekilde takip ettiğim House Hunters International ekibinden/programından esinlenmiş bir grup
Romanya nın bir köyüne götürüyor bizi
Hikaye klasik bir çift ev arıyor ve bu köyde kırık dökük bir ev buluyorlar.
Ama yani müzikler ara grafikler falan direk HHI den alınmış gibi
O hissi güzel veriyorlar.
Programı bilen bilir gerçi ama ben gene de kısaca bahsedeyim House Hunters International da
Programın bulduğu yerel bir emlakçı ev arayan adayımıza 3 seçenek gösteriyor aday ya da adaylarımız bu üç seçenekten birini seçiyor ve o yeni ülkeye taşınıyor. Ekip se 1 ila 3 ay sonra onları gene ziyarete gidiyor hani ne yaptılar nasıl yerleştiler gibi.

Burada da olay aynı ama emlakçımız üç kağıtçı bir roman (tipi tam bir türk.) )
Köydeki yerel halk korkunç
ve tabii ki çiftimiz bir 'garip'.
Ekibin başına gelmedik şey kalmıyor haliyle ama
Zaten ciddi bir film çekmediklerini alenen belli ediyorlar dolayısıyla karanlık bir komedi olarak bakıldığında bence hakkı yenen bir film sayılabilir.
Ben 7.8 veriyorum.)





Sırada "The Boy" var.













Ben bu filmi epeyce bekledim aslında.
Umutsuzca internette mi aramadım dersiniz.
2015 yapımı bir diğer the boy filmini mi izlemedim bu umutla
(O da fena bir film değil bu arada. Daha çok dram gibi gerçi)
Ama işte ne zaman bir şeyi bu kadar beklesem istesem bir sıkıntı oluyor malesef.
gene de çok kötü değildi diyebilirim.
Mekan hissi güzeldi.
Sanki böyle bir Dont't be Afraid of the Dark havasına yaklaşır gibi ama o kadar da başarılı olamıyor.
Hikayede boşluklar var
zaman yetmemişcesine ama ne oluyor ne bitiyor anlıyoruz tabii.
Sonu farklı. Yani benzer şeyler izledik tabii ama Gerilimle böyle bağlanması güzel olmuş.

Filmde bir kızımız var, amerikalardan kaçmış ingilterelere gelmiş çocuk bakıcılığı yapmaya
tabii rahat oluyor amerikalı olunca
Neyse
Onun kendi sıkıntıları var işte şiddetli bir ilişkiden kaçmış
Ama geliyor bir görüyor ki
Çocuk mocuk yok bu Mükemmel ingiliz şatomsu malikane de
sadece yaşlı bir çift ve onların taş bebekleri var
Kız garipsiyor tabii ama diyor yani bir ton para
napalım bakalım.
Oğlumuzun adı Brahm
Yatırılması yedirilmesi temizlenmesi lazım düzenli
Neyse yaşlı anne baba gidiyor
Kız tabii direk sallıyor brahm ı
Yanlış seçim tatlım
Problemler de başlıyor akabinde
Yok eski koca çıkıyor geliyor
Evin alışverişini yapan ingiliz çocuk kafalanıyor
Brahm iyice çıldırıyor.
Ama hepsi güzel bağlanmış
İzlendi mi izlendi
bir daha izlenir mi?
nope!
Sorry Brahm!



Bu filmimizi Sinemada izledik arkadaşımla;
"10 Cloverfield Lane"


















Arkadaşım tam da karar vermişken filmin 2008 yapımı Cloverfield filmiyle alakalı olduğunu söyledi
Çok hoşuma gitmeyen bir bilgi oldu bu çünkü o filmi de biraz vasat bulmuş pek beğenememiştim(ama şimdi bir ara vakit ve heves bulursam tekrar hatırlama izlemesi yapmayı planlıyorum)
Eski filmi izleyenler bilir.
Bu bir uzaylı filmi.
Ama bizi sadece sıkıcı uzaylı kovalamacasıyla boğmuyor şaşırtıcı olarak bir kere oyuncular bonus!
Bir kere gönüllerin Fred Çakmaktaşı John Goodman var neredeyse başrolde!
Hemde alışık olmadığımız bir rol seçimiyle.
Ona bu atılımında yardım eden aktrisimiz ise
Scott Pilgrim vs. The World de bir çare Scott ımızın aklını başından alan Ramona Flowers- Mary E. Winstead den başkası değil.
Mekan biraz klostrofobik ama zaten verilmek istenen his de o.
Her detay gayet yeterli yani Cloverfield filmine ön yargımdan dolayı biraz sevimsiz başladığım bir filmdi ama sinemanın atmosferiyle de(tıklım tıkış bir salon ne ilgiymiş ve kardeşim! Paltomuz kucağımızda oturduk!)
gayet keyifli devam etti
iliklerime kadar gerildim heyecanlandım
sonu da güzel bitti
bu cloverfield serisinin daha çok ekmeğini yiyecekler belli ki
öyle bir sondu yani.
Tavsiye edebilirim.
Filmkorku ya da düşmüş durumda zaten.



Emelie ve Deccal araya sıkıştırmalık özlesine izlediğim filmler ama genede şöyle bir bahsedeyim.

Emelie de klasik bir nanny hikayesi izleyeceğimizi anlıyoruz;













Emelie kızımız biraz problemli bu her halindende belli zaten
ama işte salak bu ebeveynler genede alıyorlar bunu
Evin 3 çocuğu var 1 i en büyük abi
ortanca piremses kızımız
birde küçük şirin mi şirin oğlan çocuu
Anne baba sorunlu ilişkilerini(tabii ki)
kurtarmaya bir yıldönümü yemeği yapalım demişler
Çocukları da bu hiç tanımadığımız kıza teslim edelim
which is cool, i would do that too.)
Onlar orda sorunlarını beceriksizce masaya yatırıp kah hoşça kah gergin
vakit geçiredursunlar
Emelie kızımız kendini öldürüp yerine geçtiği Anna olarak tanıttığı bu ailenin evinde çocuklara türlü türlü eziyetler etmektedir
hem de bütün bunların amacı küçük oğlanı kaçırıp kendi ölen oğlunun yerine alma isteğidir.
Bir suç ortağı vardır o da ondan da deli film boyu yüzünü değil sadece gözünü görebildiğimiz bir beydir.
Bla bla bla
çocuklar kurtulur
Emelie ölmez kaçar
Çocuklar 45 yaşına kadar psikolojik yardım alır muhtemelen
Emelie nin yardımcısı amca ölür.
aile kavuşur viola mutlu son.
İyi bir film değildi ama Sarah Bolger için izlenir herhalde.
Yani en azından erkek izleyiciler için daha teşvik edici bir etken olur diye düşünüyorum.
Çünkü kendisi Tudors da Breh Breh BREH dedirtecek kadar iyi bir Mary Tudor olmuştu.

Deccal e gelirsek ise
Yani söylenecek çok bir şey yok tabii;

















Fotoğraf gereken herşeyi anlatıyor konuyla ilgili.
Şimdi korku filmleri benim özel ilgi alanım olduğu için
Türk film sektörünün de bu konudaki bütün yeniliklerini yakından takip ediyorum. Bu ne demek oluyor
yani bütün türk korkuları izliyorum.)
Ama malesef bana yenilik vermek yerine hep aynı hikayeyi daha iyi veya daha kötü bilgisayar efekt ve teknikleriyle vermekten başka bir şey yapmıyorlar.
Konu gene şeytan bir bebek
gene bolca dua var
Gene Kendini dünya zevklerinde kaybetmiş bir kızımız.
Gene korkunç bir yaşlı teyze.
Salak bir yakın arkadaş
Saçma sapan efektler.
İyi değildi kesinlikle
Yani ben zaten bu filmleri korkmak için izlemiyorum ama en azından bu kadar tekrara düşmeseler de heyecan olsa diyorum ama işte napalm eldeki bu.
Başrolde Öznur Serçeler diye bir kızımız var. Oyunculuk olarak olmasa da görsel olarak hoşça bir abla belki onun için gene erkek jüri ok leyebilir ama kimi kandırıyoruz ha.) erkekler bu filmlerden çok korkuyor dostum.P


Daha bir kaç tane daha film var tabii eklemem gereken ama biraz yoruldum ve sıcakladım.
Ayh çarşamba 32 derece olacakmış ayol
ALAM cehennem ateşlerini burada mı çektireceksin bize yarebim!

8 Nisan 2016 Cuma

I'm not o-fucking-kay

Sabah sabah my chemical romance güldürdün beni.))

Adamlar depresif şarkı yapmak isteseler de olmuyor.)
Bir yerinde insana komik gelen bir şey çıkıyor.)

Bu bulutlu karanlık sonbahardan çalıntı İstanbul sabahına ben en güzel ayakkabılarım
ve jilet gibi kıyafetlerimle hazırlanmıştım oysaki
Zaten erken kalkıyorum
hava hep karanlık oluyor aşağı yukarı
Sonradan ofise gelene kadar güneş çıktığı için ona göre bir şeyler girdim
sonra baktım no güneş what so ever
neyse artık napalım
zaten güzel ayakkabılarımı asfalta değdirmiyorum kolay kolay
Dolayısıyla suya sabuna çamura da değmez
Gerçi yağmurdan bahsedilmiyor hava durumunda
sadece kocaman bir bulut
güneşi perdeleyen.



En son Tutsak Güneş i okudum.
Uzun süredir Ayşe Kulin okumuyordum en son adı aylin i okumuştum sanırım
Kadının yazımını seviyorum
İçinde kaybolup gidebiliyorsun hikayenin.
Tutsak güneşte de böyle perdelenmiş bir güneşten bahsediliyor
Kitabı okuduğumdan beri hava ne zaman böyle kapalı olsa hemen hikayeye gidip içinde kayboluyorum.)

Biraz hüzünlü ama hoşuma gidiyor.

Şimdi iş arkadaşım sayesinde Wardstone diye bir seriye başladım.)
Hemde pdf yani!
BEN! pdf ten kitap okuyorum.
Yani
Okumaya çalışıyorum.))

Daha çok kitabımı alayım
başucu ışığımı yakayım
İnsanı olduğum için biraz zor gidiyor ama
eh işte
.)

5 Nisan 2016 Salı

questa é la vita

you meet someone
you two get close
it's all great for a while
then someone stops trying
talk less. 
awkward conversations
the drifting
no communication whatsoever
memories start to fade
then that person you know
becomes that person you knew
that's how it usually goes, right?
sad isn't it?

4 Nisan 2016 Pazartesi

uzun lafın şortu

Sakalı bulaşık teli gibi
ortası farklı ama
ortasında kocaman bir gülümsemesi var

Ara ara çalılardan baş vermiş beyazlarından şikayet ediyor
Gözlerinin yanındaki çizgilerini fark ediyorum o sırada
ama anlaşılmıyor gülümsemekten mi yoksa yaşından mı
gülümsemekten olduğunu düşündüğümü fark ediyorum
yıllarla alakalı olmasına imkan yok

Üzüldüğünde bana bakamıyor hala
uzağa bakıyor

Kırılabileceğimi bildiği cümlelerine güzel sözlerle başlıyor hep
sesini yumuşatıyor
üzülür gibi olursam hemen şapşalca olduğunu düşündüğü bir şey söylüyor
çok kötü olursam beni gıdıklıyor.

Ne olursa olsun değerli olanın ben olduğumu söylüyor hep bana
söylemekten öte öyle düşündüğünü görüyorum yüzünde

Beni seviyor
beni ailesini sever gibi seviyor
beni değerli ama biraz aptal buluyor bazı konularda
korumak istiyor
ama biraz korkuyor.

kendinden pek bahsetmiyor
Kaldıramayacağımdan endişeleniyor
Önemsemeyeceğimden çekiniyor.
Merak etmeyeceğimden endişeleniyor


Oturup bakarken ona ne kadar az şey sorduğumu fark ediyorum
o gittikten sonra kendime kızıyorum.

o bana ne güzel bir arkadaş oluyor.
ben ne kadar eksik kalmışım.

gene de ne güzel bir insan kazanmışım.