30 Mart 2016 Çarşamba

her şeyi güç savaşına döndürenlerde olan hal: dertlilik.

the tempest a selamlar saygılar olsun.






Sadece sevmediğim hatta önemsemediğim insanlara yapmak şöyle dursun
(normali o olsa diyelim)
aksine sevdiklerime daha çok yaptığım durumum.
hani nasıl durdurulur nasıl geçer.
bilemiyorum.
şimdi nefes terapisini deneyeceğim.
geçmezse kendimizi kandırmaya devam.n'apalm.




29 Mart 2016 Salı

23 Mart 2016 Çarşamba

Bunu alışkanlık haline getirebilirim!

Eskiden yani laptoplara esir olmadan önce desktoplara esirken.))
bu eski klavyelerden kullanıyordum
tıkır tıkır
yazarken tak tuk klavyeyi döverek
evdekiler haliyle sinir olurlardı herhalde
kim olmaz ki yani.))
Şimdi iş yerinde merak ediyorum aynı şey oluyor mu diye.)))
Gerçi iş mailleri yazışmaları falan da oluyor tamam ama
takır tukur burayı yazmak
sanki sesi bile farklı :P
HHani sanki ben burada işten başka bir şey yapıyorum diye bas bas bağırıyor.))

Herkesin takıldığını fark ediyorum bugünlerde
Hani an geçiriliyor.
Getting by it gibimsi.
Baştakinden sondakine herkes
bir rehavet
bir go with the flow
tasarım süreci bir sıkıntı mı
kıçımızdan uydurmak zor mu
falan filan.

Ya basmane çukurunu satmışlar.
Dün gelen mimarı bültende gördüm.
Şimdi gelsin yerine gökdelenler.
E ne yapacaklardı adamlar
park mı yapacaklardı.
Yok artık.
Lütfen ama.
Hadiii amaaaa.

22 Mart 2016 Salı

I write, U write, They don't know how to read!

Uzun süredir Sinemaya gidemiyorum.
Partnerimin bunda etkisi çok oldu ve yaşadığımız yerinde tabi
ama daha çok onun etkisi bence.
Bence pek sevmiyor sinemayı
Belki eski bir sevgilisi yüzündendir belkide (muhtemelen) sadece sevmiyor motion pictures ı.

Şimdi doğal habitatıma döndüğümden beri sinemaya gitme isteği aldı gene beni.
Filmlere baktım hoşuma giden bir şeyler bulayım diye
ve şu şok edici gerçeği fark ettim(gark ettim)
Alışmışım sinemaya gitmemeye!!!!

Tabii ki film izlemeyi bırakmadım. Come on! It's me! Çok güzel internet sitelerim var online film izlediğim.
Hatta gösterime girmeyen filmleri bile erkenden izlediğim.
Sadece uzaktaydım aklımı kaybetmiş değil.
Ve tabii korku filmi takıntım tam gaz devam ama açıkçası o türde de bir kısırlaşma mevcut.
Öyle ki beğendiğim korku, gerilim filmlerini tekrar tekrar izliyorum arada.

Neyse sonuç olarak sinemaya gitmek istiyorum ama gidecek film yok.
Zaten kuyruk sokumum kırık.
O kadar saat çok da wuhuhu olmadığım bir film için saatlerce oturamam o milyon popo değmiş koltuklarda dedim.
Ve o an gene fark ettim ki
Ben bir coach potatoe olmuşum.

Sosyal medyadan koşarak kaçışımın son etabında paylaşımlarıma dikkat etmeye bile başladım.
Sonuçta başka bir şehire gidiyorsunuz
Herkes gibi oranın sadece güzel yanlarını çekip paylaşıyorsunuz.
Ve herkesin içi gidiyor sizin de diğerlerininkine gittiği gibi.
E sonra gene yurdum yani
Ne koyayım şimdi.
Kendimi koyasım yok.
Yüzüm eskimesin.
Kendimi anlatasım yok.
Ay anlayan anlardı şimdiye kadar embesillerse ben ne yapayım hıııııh.
Oturur herkeslerin unuttuğu bloğuma yazarım dedim bende.
İçimden akar ama su yolunu bulmaz.

Çünkü bir süredir düşünüyorum
eskiden ne kadar sabırlıydım diye
ama eskiden yani
böyle lise -üni başı gibi eskiler ve öncesi tabii.

Sonra böyle bir ölüm korkusundan mı nedir.
Bir saman alevi.
Bir "amaaaaan uzatmayayım kaç günlük ömür yieaa"
havaları.

Gereksiz gereksiz.
Sevgi kelebeklikleri.

Acaba şişman insanlar gerçekten daha mı mutlu?
Doktor bir arkadaşım geçen gün tiroidlerime baktıktan sonra şey dedi
çok kiloya da sebep olabiliyormuş tiroid galiba aşırı zayıflığa da
işte çok üretirse az üretirse artık ne salgılıyorsa.
Zayıf olunca çok sinirli oluyorlarmış bir de gene o salgı yüzünden.
Tabii benim tiroidim para tiroidlerim falan hepsinin maşallahı varmış o ayrı.

Ama hep derler ya
şişman ve mutlu
acaba zayıfladım diye mi böyle oldum
yada amaaan
no bahane
U ve always been a bitch!

21 Mart 2016 Pazartesi

sene olmuş 2016

Sene olmuş 2016 ben hala internet sağlayıcımla telefonda "hmm... peki neden yeni üye benden daha az ödüyor? sonuçta sizin bana yıllardır beraberliğimizi toz kondurmadan sürdürdüğüm için daha  uygun bir tarife önermeniz gerekmez mi?" ana fikirli konuşmalara giriyorum.

Sadece internet olsa gene iyi! Televizyon paket kullanımım ,telefon tarifem!
Arkadaş dünya yeni gelenlerin dünyası. Gerçekten.

Bunları düşünürken fark ettim. Sadece teknoloji ve gündelik hayat ihtiyaçlarımızla alakalı bir konu değil bu.
Özel hayatımızda da böyle.
İlla ki kişiden kişiye değişiklik gösteriyordur ama genel olarak konu şu ki
çocukluğumuzdan beri bir durum var ki
yeni oyuncak geliyor eskisi kenara atılıyor.
Yeni arkadaş eskisi ne kadar da sıkıcı
Yeni dizi eskisi zaten artık baymıştı
Son olarak da yeni sevgili adayları
eskisi ...hmmm zaten eskimişti.
Tamam belki her an için durum bu değil ama
izlediğimiz diziden reklamdan filmden bile yönlendirildiğimiz durum bu!

Bir de şöyle bir durum var mesela
kişinin daha doğrusu
"Kadın" kişisinin kendine yetebilmesi durumu
"kendi ayakları üzerinde durabilen kadın"
bu günümüzde sadece finansal olarak ele alınıyor sanırım
pekala çok iyi para kazanan ve "kendi kendine yetebilen" bir kadın
duygusal olarak kendine yetemiyor olabilir
e bu durumda bu zaten daha büyük bir eksiklik olmuyor mu?

"Aman tanrım istediğim bütün ayakkabıları alabilirimmmmmm!!!!"

ama akşam yatağına yattığında evli veya bekar yalnızsan ayakkabılarına sarılıp uyuyamazsın.
hele ki toplum baskısının tavandan uçup gittiği
her köşe başı tecavüze uğrama ihtimaliyle yaşadığın bir ülkede
finansal olarak güçlü olsan kaç yazar.

Ama duygusal olarak "kendi kendine yetebilen" "kendi ayakları üzerinde durabilen" bir kadın olduğunda işin rengi değişiyor biraz.
Gerçi o zamanda mahalle baskısı falan
"ah evladım ne zaman evlilik?" "haydi darısı senin başına"
"şimdi istemezsin ama sonra istersin çocuk" "kocan ister kızım?"

yumurtalarını düşünüyorsun
işlemeseler keşke de yapamasam o deyyus istese de diyorsun.))

Yıllarca yazmadığın bloğuna sarıyorsun kendi fikir ve davranışlarını bir ülke kadınlarına mal-ediyorsun.

Yani aslında herkes ofiste yemeğe 12:30 da çıkıyor bense öğle yemeğimi 2 de yiyorum
sıkıntı burada baş gösteriyor.

Sıkıntının pozitif etkileri tekrar yazmamı sağlaması iken.
mesela benim internet sağlayıcısının callcenter ındaki kızcağızla yaptığım konuşmadan daha önemli konular olmasına rağmen kafamı toparlayıp o konularda yazı yazamamam
hani bombalar patlıyor.
genci yaşlısı ölenler
biz bile ölebiliriz.
dünyanın 4 yanından arkadaş eş dost arayıp soruyor yaşıyor musunuz diye
bu tip şeylerde var ama ben daha
bırakın böyle ciddi konulara eğilmeyi
call-center muhabbetine bile loyal olamıyorum da konu erkeklere sevgililere oradan da kadın haklarına geliyor.

meditasyon deniyorum şimdi odaklanmak için bugünlerde.
Aşırı birikim yapan enerjimi atmak içinde yürüyüş.

derken eskiden beri aklımda olan hep demo derslerine gidip bir türlü devam edemediğim dövüş kurslarına baktım gene hani madem artık Türkiye'nin en sükseli şehrinin en kalbur üstü semtlerinde bile tecavüze uğramadan evime dönmeyeceksem;
dedim en azından bir-iki yumurta patlatmayı kemik kırmayı öğreneyim bari.

sonuçta hayatımın fiyuuuu hemde nasıl kararlı bir dönemindeyim.
devamlılık çılgın atıyor.
en azından bir işe yarar.
Tabii baktım çok tırnağım kırılıyor.
ne bileyim çeşitli eklem sıkıntıları falan o zaman her zaman için yasaklı teaser larımıza yada biber gazlarımıza sarılabiliriz.

çiuv çiuv

18 Mart 2016 Cuma

çokdaşeyetme

çalışan didinen kazanan insanlar topluluğu.
hep bende o topluluğa dahil olmak istedim
oldum da.
yazdık çizdik gezdik tozduk
konuştuk yedik içtik
bir şeyler yaptık
önce ikili gruplar halinde
sonrasında ikilinin vasfına göre çoğalarak
böyle mikroskopta gösterilen bir görüntü vardır ya
filmlerde genelde
çoğalan hücreler gibi
minik organizmalar gibi
böyle küçük şeyleri yanına katarak ya da onları yiyerek büyüyen.
öyle olduk
normaldim yani.

bir dönem notlar çok önemliydi
bir dönem notların kötü olması "cool" du
sonra gene iyi olması daha iyi oldu
sonra bunun bir önemi kalmamaya başladı.
bunu da liseden bir adam söylemişti zaten.
içimizde insanları biriktirip devam eden hayatımızda onların üzerinden bir şeyler paylaşarak mı yaşıyoruz
bu da bir dil öğrenmek gibi bir şey mi.
yoksa ben mi böyleyim sadece
ya da bunun tam olarak bir önemi var mı?
sanki yani
sadece ben böyleysem
böyle olmamak için kendimi değiştirmem mi gerekir
ya da değiştirsem bir işe yarar mı
ya da zaten bir insan bunu değiştirebilir mi
ya da boşver bir insanı sen değiştirebilir misin
bunların hiç birinin cevabını bilmiyorum
ya da yeni inancım doğrultusunda
biliyorum ama bildiğimin farkında değilim

sonuç olarak onu da öyle bir adam söylemişti yani
geçmişimde nur içinde yatsın


yeni bir şey deniyorum
zararlı olarak adledilen her şeyimi bırakma "şeysi"
tabii bunun tespitini başkaları yapıyor
toplum yapıyor
fiziki zararlar sanırım bu sebeple asıl korkulan
ama sonuçta yaptık bizde kendimizce bir şeyler işte
mesela alkolü bıraktım
un yağ şekeri bıraktım
keyif verici her şeyi bıraktım
bana keyif veren şey ölüp gitti daha doğrusu
bende diğer şeylerin bana keyif veremediğini fark ettim
durum böyle olunca onları da ben bıraktım
onlar içinde ben ölüp gittim



işin garibi
zor olur sandım
olmadı
20 kilo da beni bıraktı gitti
eksisi ne dersek
hani bir muhasebe yapsak. daha çok üşür oldum
ama psikolojik de olabilir. giyecek kıyafetim kalmadı(ama bu tam bir eksi sayılmaz sonuçta ben bir bayanım)
başka hmmm
asıl tabii şöyle bir şey oldu
bu yazıyı yazmama da sebep olarak
bir şekilde kendimi uyuşturduğumu düşünüyordum hep
hani böyle deli deli düşünüyorum
yoruyorum kendimi ama kim bu kadar dağıtsa böyle olur zaten gibi
o öyle değilmiş belli ki
o çıktı ortaya
daha berrak olmayı bekliyordum
o olmadı
yani pek bir fark göremiyorum.
bilmiyorum.

daha temkinli oldum
sağ şeride atlamadan aynama bakıyorum.

üst üste çok fazla araba çarptı o şeride atladığımda bana sanırım
artık bir anda yapamıyorum bu yüzden bir çok şeyi.








yeni bir kedi geldi
küçük bir felix
benden başka herkes sevindi
benim için sevindiler tabii sorsak
ama dürüst olalım yavru bir kedi zaten tek başına da pozitif bir şey.
ben bahaneleriyim.
bana iyi davranıyor kedi.
aslında sanırım en iyi bana davranıyor.
küçük anlamlı bir suratı var
annem karıştırıp felix diyor ona arasıra
bana ise
çinlilerin o meşhur cevabını hatırlatıyor
"bize göre hepiniz aynısnız!
-siz de bize göre aynısınız"
çekikler ve çekik olmayanlar.
bu kedi de öyle
o başka biri
bambaşka bakıyor
gözleri daha yuvarlak ve soluk mavi
onun gözleri tam badem şeklindeydi ve akyarlar denizi kadar maviydi
burnu daha büyük
benim oğlumunki hokka gibiydi
patileri fazla büyük
kuyruğu fazla kıvrık
işte bir şeyler.

geceleri kafamda uyuyor.
gündüzleri ayaklarıma dolaşıyor.

çok da şey etmemek lazım belki
kedi falan bunlar sonuçta
yaşıyorlar ölüyorlar
biz de insanız
yaşıyoruz
öleceğiz

hem savaşlar falan var
insanlar patlıyor ölüyor
her an ne olabileceği belli değil
öööyle yaşamak lazım

yüzüğümün kenarı çizilmiş işte benimde
iş çıkışı onu parlattırmaya gideyim diyorum
bakalım
nasip kısmet işi bunlar.