30 Mart 2010 Salı

kos

tadı tatlı
alkol oranı yüksek

tadı damağımda
kendisi seyrek
..

25 Mart 2010 Perşembe

nefesim


lisede derste birşey için ağlamaklı olmuştum
o zamanki future boyfriend im de
inanmayın hocam bunlar timsah gözyaşları demişti
çok kızmıştım
belkide ondan sonra onunla çıkmayı kabul ettim
onun içinde pek hayırlı bir ilişki olmadı hiçbirzaman zaten
neyse
konu şu ki sonradan aklım biraz daha ermeye başlayıncada bu anı üzerine düşündüm
belkide bu kadar kızmamın sebebi onun haklı olduguna inanmamdı içten içe
bizim ailede ailenin kadınları ağlamaz
ağlamak zayıflık olarak görülür
bilmiyorum
ananemde böyleydi
annemde
ananemin anneside böyleymiş sanırım
babaneminde pek ağladığını hatırlamıyorum
ve bu özellik direk bnmde damarlarıma geçmişti işte
kısa hayatımın uzun bir döneminde ağlamayı zayıflık olarak gördüm
hem kendi adıma hem diğer insanlar adına
hala çok rahat hissetmem kendimi
ama çok yol katettim diyebilirim kesinlikle
hatta
"anne ben suluzırtlak oldum.."

o zamanki göz yaşlarım belki timsah gözyaşlarıydı evet
ama ondan sonra mesela üniversite 2 de bir kere ağladığımı hatırlıyorum
içim dışıma çıkana kadar
sabaha kadar
saatlerce
gözlerimi açamıyacak kadar 3 gün mesela
korkunç bir anı
ama değen bir konuydu o tartışmasız..
kuşkusuz benzer birçok ağlama nöbetimde olmuştur
ama bugün farklıydı
amacım sadece bir dilim ekmek almaktı ilacı aç karna içme dedi diye adam.
mutfağa gittim
ekmeği kemirirken su koymayı düşündüm
bardağı dolaptan çıkardım
ne telefon konuşmamı düşünüyordum
ne kendimi bok gibi hasta hissetmemi
hepsini özenle atmıştım kafamdan
çünkü ben inanırımki pozitif olmak hertürlü hastalığın daha kolay geçmesi için bir şart!
derken
hepsi bir anda nüfuz etti beynime
sanki araya koyduğum kapı kırılmıştı
ve karanlıkla beraber içeri doluşuyorlardı
bardağı tezgaha bırakıp buzdolabına yöneldim
neden yaptığımı bilmeden
yanındaki duvara ve dolaba yaslandım
ve ağlamaya başladım
ama bu kadar histerik ve sarsılarak
bir yandan garip bir akıp gitme hissi
bir yandan o tanıdık
ardından hepsinin baş ağrısıyla geri döneceğini
bilmenin mutsuzluğu
olduğum yere yığıldım
kıvrıldım
ve karnımdaki ağrı bana soğuk taşta yattığımı ve hemen tuvalete gitmezsem
mutfağa yakışmayan sahnelere imza atacağımı açık
bir şekilde belirtene kadar da
tabiri caizse hönküre hönküre ağladım
sesim hala kısık olmasa
daha güzel hönkürürdüm ama bu da birşey.
ağlamaya değebilecek tek insanın kendim olduğumu bildiğimden içim o yönden pek acımadı..
sonra babam aradı
eve geliyormuş
birşey istiyormuyum diye sormak için aramış
hayır dedim
ben ilacımı aldım çıkıp
"tamam..sen iyi olduğuna eminmisin?"
".."
"alo?"
"baba..."
"cnm?"
"iyiyim ben bişeyde istemiyorum gel sen"
"tamam görüşürüz öptüm"
............................................................
yüzümü yıkadım
gözlerim kıpkırmızı..







-hastalığın tricky yanı
böyle daral anlarında dışarı çıkıp boş boş yürüyüp düşünemememi
yada boş boş araba kullanıp düşünmememi elimden alması
ondan oluyor bunlar
iyi bakmalı kişi kendine
iyi..

senin gibi kaçı cebimde..

kimki bana desin
sen kolay vazgeçen birisin
gerçekten güzel bir kavgaya hazır demektir
değilim
ben çok uğraşırım
yarışları sevmememe rağmen 2 yıl yüzdüm yarışlarda
takım oyunundan nefret etmeme rağmen voleybol takımında oynadım ortaokulda
yıllarca olmadığım biri gibi bile davrandım mesela
iyi birşeyler bozulmasın diye
ama herşey bir yere kadar
ve o biryere geldiğimde de şunu gördüm
çok az insan olmalı bnm gibi kolay vazgeçmeyen
çünkü karşılaşamadım şimdiye kadar bile bir tanesiyle
sadece
bir avuç zavallı
bnm gitmeye çalışmaları vazgeçme sanıp kendi korkaklıklarını görmeyen..
işin aslı öyle değilmiş ama dimi?
değilmiş evet.




yazının parçasımı ne
hemen söyliyim

glen hansard-when your mind's made up

24 Mart 2010 Çarşamba

istanbulda ev kedisi olmanın getirileri götürüleri

dün elimde bir buket papatya vardı
papatyaları sevmem
yani buket hallerini
aklımda hep üstlerinde uçuşan arılardan korkmadan
aralarına uzanmak vardır bir papatya tarlasında
onları tarlalarda seviyorum evet
o garip aromalı kokularını
bana hep 5 yaşımda yada daha küçükken annemin
saçıma sürdüğü papatya suyunu ve akçabük ü hatırlatan
resimlerden belki belki hafızamdan
hatıralar güneşten sararmış gibi
yada o zamanlar güneş farklıydı
koku dışında yüzümü gömmek istiyorum
küçük tüylü saplarına taç yapraklarına
evet tarlanın ortasına yatıp şımarmak sadece papatyanın kokusunu değil
toprağın otların kokusunuda almak istiyorum.
koparmadan
sadece belki biraz ezerek..
genede buket hoştu
evet buket hallerini sevmesemde beni bir anlığına
bu düşüncelere götürmüştü
yeterli.

sonra unuttum buketi
aklım fikrim sesimdeydi
giden gelen sesim.
yokluğuna alışmaktan korktuğum sesim
ama önemli değildi aslında
o kadar güzel değildi
ve ben suskunkende teklikeliydim..
köprüden dönerken bakışlarımı ışıklara kaldırdım
sıra sıra yol ışıklarına bazıları yanmıyordu bazılarının sadece teki
uzun yolculuklarımız geldi aklıma
hep böyle yollar ve kimseyi tanımadığım şehirlerden geçişlerim
sadece yola ait hissetmek kendini
ama ne kadar enteresandı tanıdığın bildiğin şehirde bunu hissetmek
bunu yapabildiğim için tebrik ettim kendimi
bence bu bir başarıydı.

obez dünyanın atleti.

uyumun çok göreceli olduğunu anlayabilmek için
roket mühendisi olmaya gerek yok sanırım
o yüzden uyumlu olmadığımı biliyorum gibi bir
başlangıç hoşuma gitmedi
tam parmaklarımın ucundan dökülüyorduki değiştirip
böyle başlamayı tercih ettim.

bu öyle bir kelime değil başka birşey
bulamadım..

biraz fotoğraf çekmek istedim bugün
biraz yaratıcı hissettim kendimi
aklımda kareler vardı
onu tamamlayan çizgilerde parmaklarımın arasındaki
kalemin ucundaydı
ama kalkamadım yerimden nedense..

farklı bir cinsiyetle hayatımı merak ettim dün
meşhur cümle
"ben olsaydım"
ama değildim
ve bu halimle elimden gelenin en iyisini yapmalıydım
so did I..
şimdiye kadar yaptıklarıma bakmak için geri döndüm
pek de iyi gözükmüyordu
yağış vardı geçtiğim toprak yollarda ve
yolu çamur yapmakla kalmayıp birde
yere vuran damlaların kaldırdığı toz
hiçbirşeyi görmeme izin vermiyordu..
rüzgarda cabası
yüzüme vuran kumlar canımı yakıp gözlerimi yaşartırken
tam birşey söyleyecektim ağzımada doluştular..
susturdular beni
neyse dedim içimden
zaten sesim çıkmıyordu.

iyi göremesemde aradan seçtiklerim vardı birşeyler
ama çok çok küçükken anlamıştım ben aslında
birşeyler ters gidiyorsa bunu gören tek kişi olamazdı insan
herkes farkındaydı aslında
ama kimse birşey demezdi
susmak güvenli ve kolaydı
ben küçük ve aptaldım
bunuda kendi kendime
yaşayarak öğrendim.

derler ama insana
sorarlar yani
o bu başka bir insan değil
kafasındaki sesler
sorarlar
derler
neden diye
madem ki biliyorsun
neden devamlı bunu yapıyorsun?
cevap basit:
...................
noktaları doldurmak istedim gerçekten ama
benim kafamda çok basit olan cevabı anlatabilecek kadar
basit kelimeler yok sanırım henüz dünya üzerinde
gözlerime bakarsanız belki
anlayabilirsiniz
ancak..

22 Mart 2010 Pazartesi

günlerden bugün

eskiden yani bugünden daha eski günlerde
hiçbir iş yapamasam da her zaman sinemalardaki
"üçüncü salonumuzdaki filmimiz başlamak üzeredir"
anonsunu yapan kadın olup hayatımı sürdürebileceğimi düşünürdüm.
sonra dijital ses kayıtları biraz şevkimi kırdı evet ama
genede benim için umutlar tükenmemişti
bugüne kadar..

herkes gibi yada neyse bilmediğim şeyler hakkında konuşmayı sevmem
herkes gibi demeyelimde illaki benim gibi düşünen birileri olmuştur diyelim
neyse
düşünürdüm
bir gün uyandığımda görmeyeceğimi yada duymayacağımı
hatta ve hatta daha sık düşündüğüm sesimin olmayacağıydı
ama dünya çapında ünlü bir ses sanatçısı olmadığımdan bu uykularımı
kaçırmıyordu
sadece arada sırada düşündüğüm birşey
nerden bilebilirdim bir gün bunun olacağını
hemde öyle 7-8 saatlik deliksiz bir uykunun ardından değil
yarım saat gibi kısa bir süre zarfında
basbaya uyanık çizim başındayken.

gününe normal başlayan sesim
evet tam yarım saat içinde beni terketmeyi uygun görmüştü.
şaşkınlığım görülmeye değerdi sanırım
çünkü çok şaşırmam(alkışlar)
yoktu işte
yıllardır her günümü birlikte geçirdiğim sesimin yerinde
yeller esiyordu.
benki bu yaşına kadar soğuk algınlığından dahi sesi kısılmamış insan
tek bir tonlamada bile bulunamıyordu.
felix de şaşırdı bu duruma
bir süre hafif hırıltılar hatta hışırtılar çıkarmama baktı
ilk anlar acaba konusamıyorum değil de duyamıyor muyum diye bile düşündüm
ama bir kaç parmak şıklatması oraya buraya tıklatma girişiminden sonra
duyabildiğimi farkettim
perfectly!
ama giden sesim dönmek bilmiyordu
ve soğuk kanlılığımıda kaybetmeye başlamıştım
2 telefon görüşmesi yaptım
ikisindede biraz duyulurken sesim 1-2 saat içinde ben bile
duyamaz hale gelmiştim tamamen.
sonunda savaşmayı bıraktım
napalım
insanlar benim sesim gibi bir şanstan
yaşama sebebinden mahrum kalacaklardı artık
doktora gitmem teklif edildi
doktora gitmem gerekirken salladığım onca diğer sebebi
düşününce suskunluğum bunların arasında çok önemsiz geldi
bende kocakarı tekniklerine döndüm
ıhlamur
ballı ıhlamur
ballı limonlu ıhlamur
kuşburnu(bir işe yarayıp yaramadığını bildiğimden değil
dolapta görünce canım çekti diye)
sadece miğdeme iyi geleceğini bilsemde nane limon.
çay
yeşil çay
limonlu yeşil çay gibi
astronomik bir sıvı tüketiminin ve beraberinde
sadece ağzım tatlansın diye(!) bir dizi çilekli strepsils in
ardından artık işlevini zorlayan tek yerim
ses tellerim ve boğazım değil mesanemde olmuştu.
hemde baharda kuşlar gibi cıvıldayan sesime kavuşmamada herhangi
bir katkısı olmamıştı bu çılgın tüketimin.
tuvaletle vedalaştıktan sonra
neyse ne diyerek(içimden) gidip bir nescafe yaptım kendime
hemde süt tozlu yada soğuk sütle falan değil
sütümü de cezvede ısıtarak
tam ah sen kahve sevmezsinki diye düşünürken gözüm süte
takılmasınmı
ve bala tabii
bir de ballı süt içtim..
neyse
bu kadar saatlik çabanın ardından
sonuca geleyim değil mi

".................................................."

ben bir çığlık attım aslında ama ben dahil kimse duymadı bunu
emin olabilirsiniz
neyse
sonunda boşverdim
çünkü biliyorumki elimizden gelen pek az şey
ve elimizde olmayan oldukça çok şey var
bende elimde olmayan şeyleri(genel aptal insanlar gibi)
görmeyi sevmediğimden bu duruma zorlansamda sırtımı dönüyorum
ve çizimime devam ediyorum.
iyiki mimarlığı bitirmişim
şimdi bu halde "üçüncü salonumuzdaki filmimiz başlamak üzeredir"
demem biraz zor olurdu.aç kalırdım valla.

hem iç sesim gelişti mesela bu sayede
kendi kendimle zaman geçirdim vb vb
hepsi yaklaşık 5 saatte oldu
düşünsenize bu böyle 3 gün sürse
bütün dünya problemlerine çözüm bulabilirim!
yey!

thinking this is not my life

ellerimde kan var
hepsi çeşit çeşit insana ait.

kimisi seyreltilmiş gibi suyla
saf gibi ama değil
belki sadece yaşamamış ben kadar
o yüzden hep kendi kadar kalacak
hep bildim sanıp gene dönüp
sonu bende bulacak
bir gün güzel bir evde uyanacak
beni bir an bile hatırlamayacak.

kimisi akarken temkinli
akmaya istekli ama gözü hep bende kalmış
kendini ben sanmış
hayatıma girdi bilmiş
çok konuşmam
az bilmem
onu görmüş
ama bana belkide en uzak olanmış
elleri biraz kirliymiş
aklı bembeyaz değilmiş
o da bir gün dönüp bakacak
ardında görmek istemediklerini tutan beni görecek
ellerimi uzatmışım ben ona
tertemiz uzun parmaklarımı gezdirmişim ormanlarda
bir çay demlemişiz beraber
kabuslara teşekkür etmişim
ama o da gideceğini bilmiş bir gün
gün gelecek devran dönecek
yatağından ağlayarak kalkacak
yanındakini tanımayacak ve beni bir an bile unutamayacak.

birisinin kanı en ağırıymış
kandan masmaviymiş teni
ve en ağdalısı onunki
diliyle sarmış beni
elleri çizik çizikmiş
gözleri bin perdeymiş
benim için hiç bir perdeyi aralamamış
çünkü zamanla perdeler toz dolmuş ve ağırlarmış
onun yerine yeni bir dünya boyamış
fırçası titrek
aklı bulanık
kalbi temiz olamayacak kadar denenmiş
bu sebepten bana hiç ulaşamayacak
bir gece gözlerini açıp tavana baktığında bir an bir kokuda beni
hatırlayıp
4 saniye içinde unutacak...
ve uykunun da kemiği olmayacakmış.

16 Mart 2010 Salı

kim ki o..

kimsin sen diye seslendi
cevap yok
sesi ince çıkmıştı biraz yadırgadı
öksürdü biraz boğazını temizler gibi
tekrar bağırdı
"kimsin sen?"
aklına cem yılmaz tiplemesi geldi
gülmesi gerekirdi bu durumda
yapamadı.
kapkara boşluk gibi gözüken koridora baktı
ses kesilmişti.
duyduğu seslerin belki sadece 100 de 1 ini çevresiyle
paylaşırdı
ama problemde değildi nasıl olsa evde yalnızdı.
neden yalnız gibi hissetmiyorum o zaman diye düşündü
gözlerini kıstı
çok karanlıktı
ama o karanlıktan korkmazdı
ilkokulun sonu gelmeden yenmişti bu korkusunu
ne karanlıktan ne ıssız ara sokaklardan
ne tekinsiz görünüşlü insanlardan..
ee
neydi bu şimdi
"duyuyor musun beni?"
gene cevap yok
holün ışığına uzanmaya karar verdi
herhalde gitmişti.
düğmeye uzanan parmaklarının titrediğini farkettiği an bileğinden yakaladı
kendine çekti.
buz gibiydi.
o kadar soğuktuki değdiği yeri soğuktan yanıyordu.
bağırdı.
sesi çıkmadı
nefes alamadı
gözleri karardı.
koridor son bir kez döndü.
düştü.

13 Mart 2010 Cumartesi

client-pornography


parçayla uyandım
günüde onunla bitirmeyi planlıyorum
gene dalgalar
tamda sörf dalgası gibi üstündeyiz bizde
sörfümüzün üstüne çekmişiz iki tabure oh tekirdağ açık iki dilim peynir kavun
keyiflerdeyiz
sonumuz hayrolsun.)
70ler kutlu olsun
kirpiklerimi taktım
az kasarsam alice deki johnny e yetişicem
muccu


-ya bi sabah da huzur ya
azıcık huzur bir elinizi patinizi ayağınızı bacağınızı çekin ya
ciddi zor başlıyorum günlerime zaten
bir de her sabah bir elinde balta bir elinde telefon
girişmenin maksadı nedir?


-sormadım doldurdum bi duble
gözlerimi kapadım dudaklarını düşündüm
diktim içtim.
rüzgar arttı pencere çarptı
bi duble daha doldurdum
gözlerimi kapattım
sesini düşündüm
diktim içtim.

5 dublede sarhoş oldum
yatağa uzandım
koynunu düşündüm
tavana baktım gözlerimi kapattım.
uyudum gitti.

hoşgeldin özlem

10 Mart 2010 Çarşamba

nekibu



miles from.

-
kilitlerin deliklerinden bakabilmenin yolunu buldum ben
anahtar yada izine ihtiyacım yok hiçbir konuda
giremediğim kapının ardınıda merak etmedim hiç
ben kedi değilim sanılanın aksine
meraktan ölmem merak etme.
-
özlemenin anlamını
birşeylerin kabiliyetini yitireli çok oldu
sen kendini kaşarlanmış kaliteli bir peynir sandın
ben o sırada közlerin üstündeydim
attığın hiçbir cam kırığı yakmaz artık canımı.
-
duyduklarımın 100 de 1 i bile değildir ağzımdan çıkanlar
100 de 99 undan da fazladır içimde kalıcaklar
vicdana inanmadım sizin inandığınız gibi
hiçde cnaım yanmadı o yüzden
hala denerim kendimi yer yer
yansa ya şu canım
bende hissetsem
genel olsan sen gibi diye
olmayınca olmazmıymış
öyleymiş.
-
gözlerim yandığında anladım
uzun süredir kırpmadığımı
neye şaşırdım diye baktım yoktu ki birşey
neye daldım dedim
gene boşluk
bir çift yeşil güzel göz aradım hani değsin bari diye
o da değil
hep boş çorak
toz toprak
-
evden uzakta olmanın anlamını bilmediğini farkeden bir kedidir mesela
çünkü birçok hayvanın evi yoktur
bu ve bunun gibi bencil insan cümleleri
ev i eve ait olmayı sadece kendine ait gören
dünyayı mesela
yada mesela yer yer yüzeye çıkan başka bir sen
giden gelmeyen özlenilen bir sen
gibi gibi.
-

7 Mart 2010 Pazar

sakın gelme

biraz kireç sökücüden sonra
kaldığımız.. ehem.. yerden
1 haftayı 1 ay gibi yaşamıştı mesela
yada hava soğuyup ısınarak kandırıyor herkesi..
....................
kendine gene yukarlardan bakıyorsun
yööö
öyle öyle
görüyorum ben
nerdesinki
daha yukarda!!...
...............................
sıkılmamıştı ama
genede soğuktu elleri buz gibi gözleri daha da
hatta
buz mavisi
.
arıyordum açmıyordu telefonunu
bağırıyordum duymuyordu sesimi
..
yukardan izledim ben hepsini.
morfin gibiydi sözleri
uyuşturmuştu beynini heryerini
yaparken her istediğini
aklında tek bir düşünce yoktu
hepsi raflardaydı
boyum da yetmedi
.......................................
hep kalabalıktaydı
gözleri ışıklarda
sen konuşurken kulağı başkasında aklı bambaşkasında
gözlerini bir yakalayamazdı
tutup saçından kendine çekemedi
korktu incitmekten
sonunda onu kaybetti
..
ölüm emirlerden beğenilen emirdi
en belirgin özelliği gidipte gelmemekti
buz gibi bir rüzgarda mendireğin en ucundaydım
tüylerim tek tek kalktı hatta acıdı dondu döküldü
montumun kolundan yere
buz gibiydi nefesin
boynumdan bir ürpermedir aldı taa belime kadar indi
elin gibiydi
beni kendine çektin
güneşe rağmen dalgalıydın ya
buz gibiydin
buz mavisi gibi
zor kurtuldum elinden
...........
tarihi kent dedim bağrıma bastım
bütün tabelalar doğru yolu gösteriyordu
baktım
gitmedim ordan
bilmediğime saptım
elini bıraktım
bir çıkmaz sokakta kaldım
arkama döndüğümde beni bekliyorlardı
ellerinde sopalar
gözleri bomboş
.........................
camdan dı gururu ve çok kez tekrar tekrar yapıştırılmıştı
404 lerle duruyordu ayakta
ve hep genede sehpanın en köşesine koyuyordu kendini
hani biri geçerken çarpsın diye
yere düşüp tekrar kırılsada hasretti o kadarcık temasa
belki sıcak değildi ama
insandı çarpan
herkes
kendinin farkında olmadığı an insandı çünkü ona göre
biri senin içine bakmıyorsa insandı
bakıyorsa kaçardı o
en çok onu görenden korkardı
..........................................
.........................
..........................................
aklına bir şarkı gelir ya insanın bazen öyle
ve belli sahneler zihin klipleri derdiniz hani sizz
bende gülerdim
anladımki ben sizi kandırmışım hiç samimi gülmemişim
gözlerimden gelen yaşlar hiç mutluluktan olmamış sizinle efendim
ama olsun
ağlatmak ne yolla olursa olsun zafermiş ya
o zaman çok da önemli değilmiş
birbirimize göz yaşı borcumuz kalmamış
derdiniz ya gözyaşı borcu kan borcu gibidir diye
o da yalanmış efendim
sadece ağız alışkanlığı kalmış eseriniz.
teşekkür etmişiz bizde
bitmiş.
...................
4 vesikalık boyundaymış AŞK
gürül gürülmüş
hafif sararmış ama aynen ilk günkü gibiymiş..
...
kuşlar var misal siyah başlıkları var
gözleri insan gözü gibi mavi
kanlanmış biraz
kargı da sahildeler
sudalar
gözleri kanlı
korkunçlar..
....
kediler var
karınları şişmiş mesela
ve babaları hiç olmamış
gözleri gene mavi ama yeşile çalıyor biraz
çok güzel değil
hatta biraz patlak
farklılar ama
kedi kadınlar mesela
sevilmezlermiş mesela..
...............................................
...............................................
-sen bilmezsin ben kaç kere kopardım o kabloları sen beni bulama diye..
--neden?
-nedeni içinde cümlenin bulama diye..
--neden..delirticek misin sen beni?
-daha çok mu?
--......
-susunca daha güzelsin
--beni hiç dinlemedin
-kablolar diyordum
--kapı kilitleri yada
-sen benim kapımı kırdın
--bıçağın ete sürtünme sesini duydum..delirttin sen beni.
-hiç bir şey yapmıyordum
--kapı kırılınca gördüm
-düşündüğümden minikmişsin
--anılarda büyüğüm ben
-anılarımdada yoksun artık
--anılarda büyüdüm hatta..
-hiç olmadın anılarda
--o zaman ben yokoldum
-yada hiç olmadın
--biliyorum..
...................................................
...................................................
...................................................
illet bir yağmurda
sen direksiyondasın
biz bir yokuştayız
sağda duvarda kemerli bir girinti var
eskiden birşey varmış orda belli sonra sadece o kemerli girinti..
geçiyoruz
senin gözün yolda
girintide bir adam var
üstünde sadece bir deri mont
yıpranmış
adamın saçları uzun
kirli sakalı var
ıslak
yırtık bir kotu var
önünde motorsikleti duruyor
kırmızı
yağmur o kadar sert yağıyor ki
araba bile zor gidiyor
cam kırılıcakmış gibi
takır takır damlalar vuruyor
adam da durmasını bekliyor
5 saniye sürdü önünden geçmemiz
sen yola bakıyordun
ben adama
adamda bana
elleri cebinde
omuzlarını kaldırmış kendine çekmiş
bir an baktı bana gözleri takip etti.
geçtik gittik..