30 Haziran 2008 Pazartesi
25 Haziran 2008 Çarşamba
handsfree
sonny j in bu süpper yenisi
devamlı dönen bu klip ekranlarda
ben hatuna bayıldım mini şortu
koyu renk bluzu ve çizmeler
parçada
eskilere götürüyo
sabah bunun rüyasıyla uyandım resmen
hemen açtım dinledim
e dinlemişken haberdar da ediyim dedim
yaptıklarımda çok mantık aramamak lazım değilmi:)
If you hold my hand
Things won't be the same
If you hold my hand
Things are about to change
Summer's gone, spring is gone, life goes on and on and I'm just bored to tears
If I could find a little space to paint a smile upon my face and hide the years
If winter comes and I'm around to see the snow upon the ground, what can I do
When I don't have the will to fight the coldness of the summernights are the darkest blue
24 Haziran 2008 Salı
haftasonu
eh-hehehehehe
bugn kü haftasonu sonrası bulusmadan sonra
haftasonunun süperliğini bide istanbul içinde anladık
ii oldu
toplayamadıım kafamı bi kenara koydurdu
harbiden alakasız insanlarla dertleşir durumda buldum kendimi
ii di güzeldi
fotoları biyere koyamıyacak olmamız çok yazık:D:D:D
sevgiler saygılar
a-d-c-c-s-t
bugn kü haftasonu sonrası bulusmadan sonra
haftasonunun süperliğini bide istanbul içinde anladık
ii oldu
toplayamadıım kafamı bi kenara koydurdu
harbiden alakasız insanlarla dertleşir durumda buldum kendimi
ii di güzeldi
fotoları biyere koyamıyacak olmamız çok yazık:D:D:D
sevgiler saygılar
a-d-c-c-s-t
19 Haziran 2008 Perşembe
18 Haziran 2008 Çarşamba
dündebugün
Dediler ki hayat güzel eğriyi doğruyu bilenler
Dediler ki umut sürer insanları seversen eğer
İyiler kazanır kötülükler kazınır dediler
Mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler
İyiler kazanır kötülükler kazınır dediler
Mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler
Tekrar gözden geçirdim yalan söylememişler
Tekrar gözden geçirdim ... yalan
bugün zombi gibi uyanmaktı gün
kalkıp iki parçayı yine uykuda gibi açmaktı
eğriyi dogruyu bilenlere sağlam bir küfür sallamaktı
sonra son 7 günde sergilediğim tavıra bir bakmaktı
aferim lan demekti kendi kendime
tutmasaydım kendimi
aptal olmaya devam edicektim
dedilerki diye diye birşeylere inanmayı sürdürücektim
7 gün durmanın sonucunu almaktı dün
vay be demekti
olgunum lan ben demekti.
olgunum lan ben.))
gidip vücudunu ödüllendirmekti dün
silkelenip kendine gelmekti
ders çalışmaktı
çalıştırmaktı
iyi arkadaş olmaktı
iyi arkadaşlarına huzurla bakmaktı
kötüleriyle muattab olmamaktı
ve bundan gurur duymaktı
son yaptıgın projeye bakmaktı dün güzel olmuş demekti
daha çok yapmaya karar vermekti
track 12 diye bir parçayı şans eseri dinlemek bugün ise
adam şöyle diyorr:
"güneş dogdugunda başka bir şehrin sabahında olucam
her insanın bir hikayesi vardır ya benim kide böyle işte
bu sabah pencerene bak bu koca şehri sana bıraktım
başka bir şehrin sokagından başka bir dilde elveda"
güzel demiş adam garip bi parça nerden bulmuşum ona bakıcam
ama zamanım yok
hem dün umursamamaktı biraz nede olsa.
dün ne kadar iyi arkadaşım olsada
birşeyleri bir yabancının gücüyle atlattıgıma şaşmaktı yeniden
hayatımın devam etmesi s. nın iki dudagının arasındaymış
dün teşekkür etmekti
kendimi farketmeme yardımcı oldugun
tekrar ben olmama sebep oldugun
ve beni azarladıgın için.))
annem dönsün beraber uğrıycaz sana demekti not etmekti dün.))
bugün azıcık kro olmak
sınawdan sonra muhtemel ipini koparmak olucak
bugün derinden düşünmek
çok mu uzağa gitsem
yoksa
yakın uzagamı gitsem ama dönmesem
mi?
düşünüyorum
düşünüyoruz
bakalım...
Dediler ki umut sürer insanları seversen eğer
İyiler kazanır kötülükler kazınır dediler
Mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler
İyiler kazanır kötülükler kazınır dediler
Mutlu olmak için mutlu etmek yeter dediler
Tekrar gözden geçirdim yalan söylememişler
Tekrar gözden geçirdim ... yalan
bugün zombi gibi uyanmaktı gün
kalkıp iki parçayı yine uykuda gibi açmaktı
eğriyi dogruyu bilenlere sağlam bir küfür sallamaktı
sonra son 7 günde sergilediğim tavıra bir bakmaktı
aferim lan demekti kendi kendime
tutmasaydım kendimi
aptal olmaya devam edicektim
dedilerki diye diye birşeylere inanmayı sürdürücektim
7 gün durmanın sonucunu almaktı dün
vay be demekti
olgunum lan ben demekti.
olgunum lan ben.))
gidip vücudunu ödüllendirmekti dün
silkelenip kendine gelmekti
ders çalışmaktı
çalıştırmaktı
iyi arkadaş olmaktı
iyi arkadaşlarına huzurla bakmaktı
kötüleriyle muattab olmamaktı
ve bundan gurur duymaktı
son yaptıgın projeye bakmaktı dün güzel olmuş demekti
daha çok yapmaya karar vermekti
track 12 diye bir parçayı şans eseri dinlemek bugün ise
adam şöyle diyorr:
"güneş dogdugunda başka bir şehrin sabahında olucam
her insanın bir hikayesi vardır ya benim kide böyle işte
bu sabah pencerene bak bu koca şehri sana bıraktım
başka bir şehrin sokagından başka bir dilde elveda"
güzel demiş adam garip bi parça nerden bulmuşum ona bakıcam
ama zamanım yok
hem dün umursamamaktı biraz nede olsa.
dün ne kadar iyi arkadaşım olsada
birşeyleri bir yabancının gücüyle atlattıgıma şaşmaktı yeniden
hayatımın devam etmesi s. nın iki dudagının arasındaymış
dün teşekkür etmekti
kendimi farketmeme yardımcı oldugun
tekrar ben olmama sebep oldugun
ve beni azarladıgın için.))
annem dönsün beraber uğrıycaz sana demekti not etmekti dün.))
bugün azıcık kro olmak
sınawdan sonra muhtemel ipini koparmak olucak
bugün derinden düşünmek
çok mu uzağa gitsem
yoksa
yakın uzagamı gitsem ama dönmesem
mi?
düşünüyorum
düşünüyoruz
bakalım...
16 Haziran 2008 Pazartesi
The Terminal
Terminal filmi Tom Hanks in sempatik yüzüyle insanı gerçekten yer yer hüzünlendiren herhangi bir amerikan yapımı gibi gözüksede aslında hem amerikan toplumunun konulara yaklaşımını hemde bizim konumuza daha yakın olarak ait olma hissini ve belli kalıpların bozulabilirliğini anlatıyor.
Filmin geçtiği mekan gayet tanıdık bir mekan aslında bir havaalanı; tanıdıklıgının sebebi ise bu mekanın her ülkede dünyanın her yerinde aynı olması. Havaalanları tren istasyonları gibi mekanlar insanların hep geçip gittiği yerler oldugundan hep bir tekrar halindedir, birbirinin benzeridir. Kişi kendini oraya ait hissetmez ve kurulu düzen sentetiktir.
Bu aslında geçiş alanı olmasıyla da ilintili çünkü kullan at bir mekan yaratılıyor sentetik olması da bunu tamamlıyor. Kullan at bardakta içilen bir kahveye duyulan yakınlığın derecesi ve işyerlerinde ki oralarda tamamen sahiplenilemez ama buna bir girişim olarak kendi bardaklarını kupalarını kullanan çalışanlar.
Böyle yerler "none-places" yani olmayan yerler olarak da tanımlanıyor. Her aksam temizleniyor ve ertesi güne yeniden sıfırdan başlıyor dolayısıyla bir hafızası da olmuyor. Buna hem amaç hem de sonuç denebilir çünkü terminal durulmak istenmeyen beklenmek istenmeyen bir yer oldugundan ,amaç orayı hafızasız bir mekan haline getiriyor ve aynı anda bunuun sonucuylada hafızasız bir mekan oluyor.
Filme dönersek konu bize böyle bir yok yerin nasıl ait hissedilebilinecek bir yer haline getirilebileceğini gösteriyor aslında ingilizcedeki house-home ayrımındaki gibi evin bir yuva haline dönüştürülmesini sindire sindire kurulu düzenin yanlışlıklarına da değinerek anlatıyor.
Öncelikle baş rolde Tom Hank in canlandırdıgı Viktor Navorski karakteriyle terminal müdürünün arasındaki çarpıcı karşıtlık var. Müdür karakteri burda sisteme bir gönderme olarak kurgulanmış Viktor ise sistemdeki bir hata bir pürüz olarak görülüyor.
Ülkenin dilini bilmiyor, kendi isteğiyle olmasada terminal den çıkamadıgı için ordaki kurulu düzeni bozuyor. Bu süreç içinde izleyici zaman aralıgından koparılıyor kaç gün kaç hafta kaldıgı belirtilmiyor birnevi zaman paranteze alınıyor. Ve bir süre sonra onun orda belli bir zorunluluk sonucu bulunması yani kendi rızası dışında bazı değişimlere yol açmaya başlıyor ve belki de bu sayede orda çalışan hergün aynı şeyleri yapan insanların hayatına da bir bakış kazanıyoruz ve Viktorun bu yok alanı evi haline getirmesinin ardından böyle yerlerin bunun gibi bir değişim geçirebileceği sistemin aslında göründügü kadarda güçlü olmadığını görüyoruz. Mekanlara yeni fonksiyonlar yeni anlamalar katıyor hatta insanlara bile. Bu noktada tuvalette traş oldugu adamın "Bazen kendini havaalanında yaşıyormuş gibi hissetmiyor musun?" sorusu bu duruma bir gönderme.
Viktor un yarattığı bu değişiklik bir nevi bir text in bozulması anlamına geliyor ve eğet mimari açıdan yaklaşırsak bize mimarlık text i yazmak yaratmak mı yoksa önceki lerden fotokopi çekmek mi sorusunu sorduruyor.
Çünkü aslında toplumda yaşamanın getirdikleriyle herkes belli bir text e uygun yaşıyor ona uygun önceden belirlenmiş birbirinin aynı hayatlar. Ama aslında durum bundan biraz farklı Anadoluya yapılan uydu kentlere yerleşen oralı insanların çatılarına inek çıkarması 8 inci katta kurban kesmesi bunlar hep alışılmış hayatların yani yuva olarak benimsenmiş yaşam şekillerinin bir şekilde sokulmaya çalıştıkları o prototip hayatlardan taşmasının sonucu. Mimarın görevi insan ın ihtiyaçları çevrenin getirdikleri ve ana amaç doğrultusunda en uygun çözümü üretmek gibi duruyor bu durumda ,mekanların eleştirilmesi kişilerle alakalı oluyor hep ama misal evsizler
onlar için bütün bir kent yuva oluyor nerde en iyi çöpü nerde artık yemeği bulacağını biliyor. Bizim taksimin arka sokaklarında kaç sokak aşağıda yürürsek başımızın belaya gireceğini bilmemize benzer bir durum bu.
Ve sonuç olarak eğer herşey bu kadar insan odaklı ise textlerin dışına çıkmak da gayet önemli , mevcut text bozulmalı, her durum her topluluk her ortam için ayrı ayrı düşünülmüş şeyler yaratılmalıki kullanıcı mimarın ürettiği text i bozar durumda değil ona aşina durumda yerleşsin içine. İşte tam da bu noktada o text lerden uzak o yakıştırmalardan o zorunluluklardan ve ezberletilmişlerden kurtuldugumuz anda gerçek bir mimar olarak birşeyler yaratılabilineceğine inanıyorum.
15 Haziran 2008 Pazar
bir itü mezuniyet planlama hikayesi 1 nci adım
|
Büyük maç. Camia olarak hedefe kitlendik. Son taktikler hazırlanıyor... Basına kapalı olarak yapılan son antremandaki taktik basına sızdırıldı.
İleri uçta 220 kişilik nüfusu ve 01 kodu ile İnşaatın görev yapması bekleniyordu zaten, bununla beraber, diğer taktiksel dizilim şu şekilde gerçekleşti:
TÜm futbol otoritelerinin de üzerini çizdiği üzere, bu maçta kanatlara çok iş düşecek.
Elektrik: Sol kanattan yapacağı seri bindirmelerle diplomaya giden yolda etkili olması bekleniyor. Oyuncularının yüksek ortalaması rakip takımın korkulu rüyası.ELMAK ve LAB derslerindeki ağır eğitimin yorgunluğunu üzerinden atabilirlerse, oyunun seyri tamamen değişir. Fakat Forvet hattında olan inşaat ile elektrik arasında havuz derslerinden kalan bir çan anlaşmazlığı söz konusu. Bu ikili iyi anlaşırsa gol yollarında etkili bir takım izleyebiliriz.
Makina: Sağ kanatta gökhan gönül performansı yapması bekleniyor. Forvet hattında İnşaat ile olan uyumu ile, gece hayatındaki kaderdaşlığı ile makina, hakem oyunlarına gark olmazsak, geceyi ateşleyen ortala sahip olacak. Ayrıca, Makina tasarımı, Mukavemet gibi derslerden saçları dökülen makina mühendisliği öğrencileri, bu stille Zinedine Zidan türü işle çıkartabilirler.
Mimarlık: Bununla beraber, orta sahada dinamo görevi yapması beklenen Mimarlığuın ise, takıma adaptasyon sorunu yaşamasından korkuluyor. Maslak türü futbola alışık olmayan mimarlık, eğer takıma alışabilirse, mezuniyet gecesinin maestrosu olmaya aday, Jürilerdeki başarılarından dolayı, hakemin tüm kararlarına onların itiraz etmesi bekleniyor. Hakem ile mimarlığın muhatap olacağı gelen bilgiler arasında.
Kimya-Met: taktisel dizilimde, mimarlığı maslak futboluna alıştıracak, oyun stili olarak yine de mimarlığa yakın olduğu için bu bölgede tercih edildi.
Defans bloğu ise, Elektronik ve Bilgisayarın milimetrik, titiz çalışmalarına emanet.
Hemen defans blğunun önünde yer alan Gemi İnşaat ise, Erkek nüfusun yoğunluğu sebebi ile "beyler şahsi oynamıyouz, paslı, top geçiyor adam geçmiyor, aykut! bas bas bas" türü cümlelere aşina olduğu için libero görevini layıkı ile yerine getirecek.
tabii bu mevkideki jeodozi ve jeofiziği de disipline edebilmesi gerek. Sahanın geniş alanına hükmetmek zorunda kalacak olan jeodozi ve jeofizik, 50 derece sıcak altında TOPOGRAFYA antrenmanlarında öğrendikleri tam saha presi uygulayabilirlerse, gemi inşaat çok rahat eder
-kop-
12 Haziran 2008 Perşembe
yerçekimi sıfır
8 Haziran 2008 Pazar
non ne posso piu...padronissimo..
rüzgar var
aksam yıldızlar gözükmüyor.
garip bir şehirde yaşıyorum.
insanlar canlıları öldürüp ardına bile bakmıyor.
garip bir yer.))
ben felix
her sabah uyanıyorum
yüzünü görebileceğim bir yere oturuyorum
ve bekliyorum
yemeğimin kokusu gelmiyor
uyan ve beni besle
gözünün ilk kıpırtısında daha çok yaklaşıyorum sana
sabaha kadar gelen her mesajı hissediyorum
sen uyuyorsun.
kokundan ruh halini anlamaya çalışıyorum
duruma göre ya öperek uyandırıyorum seni yada
sadece bakıyorum
eskiden üstüne atlardım ama artık yaşlandım.
uyanıyorsun bana bakıyorsun
sende büyüdün sanırım
eskiden kızardın ben sana seslendiğimde şimdi dinliyorsun
istediğimi yapıyorsun
ne istediğimi anlıyorsun.
sonra beraber tuvalete gidiyoruz
sen evden çıkana kadar seni takip ediyorum
sen gittikten sonra üzülüyorum biraz
söyleniyorum
ama çok değil
apartmandaki beni anlamayan diğer insan lar kızmasın diye..
gün boyu evde dolanıyorum
yerde yürüyen karıncaları eziyorum
bazen ısırıyorlar beni büyük kafalı olanlar
o yüzden sıkılıyorum
sinekler giriyor içeri bu mevsimde
onlarla oynuyorum
ama çabuk sıkılıyorlar
hemen yere düşüyorlar..
neyse..
yapıcak iş çok
anne evdeyse balkonu açıyor bana
balkona çıkıyorum
kuşlar aşağıda küçücük gözüken kediler köpekler
onları izlemek de zevkli
gerçi birkaç düşman kargam var
çok umursamıyorum ama
korkunçlar.
neyse zaten hava fazla sıcak bugnlerde
o yüzden içeri girip serinlemek daha iyi oluyor.
lanet
suyum bitmiş
anne de çıktı
ne zaman gelirsin acaba
odamızı seviyorum sevmediğimden değil
ama bütün günü burada geçirmekte pek zevkli değil
neyse en iyisi uyumak..
yaşlandıkça zaten sıcagı seven ben daha da alıştım buna sanırım yorganın altındaki küçük bombe benim evet.
apartman kapısımı açıldı?
evet
koku sensin
ayak seslerindeki ağırlık da senin ağırlıgın
sonunda!
kapıda kilidin tıkırtısı
şeklimi bozmuyorum
sabırsız görünmek istemem
ve sonun da oda kapısı
umarım küçük bombeyi farkedersin ezilmek istemiyorumm
tabii edersin
kafamı tutup alnımı öpmeni seviyorum ama en çok çapaklarımı temizlemeni..
ama yüzüm ıslandı
n'oluyor?
gözlerin oldugundan büyük
kokunda gergin
mutsuzsun
yüzün ıslak
susadım evet
ama biraz seninle ilgilenmem lazım sanırım
yataga oturup bana bakıyorsun böyle durumlarda
birşeyler söyleniyorsun
sesin de gerginlik var şikayet ediyorsun mutsuzsun
biraz şımarıklık yapıyorum sana
bu keyfini yerine getirmeli
yüzün tekrar ıslanmaya başlıyor sesin inlemeye dönüşüyor
hayır bu iyi olmadı
gelip kucagını yokluyorum bana sarılıyorsun beraber yatıyoruz
sesin inlemeye dönüşüyor sesindeki tınılarsa aglamayı andırmaya baslıyor böyle durumlarda
özenle yeni temizlediğim tüylerimi ıslatıp pisletiyorsun
ama napalım
sonunda nefesin düzeldi
beni okşuyorsun
evet o tüylerin öyle olması için temiz kalması lazım bayan
biraz uyuyalım
kalkınca herşey yoluna girecek
sen geldiğinde ben hep burda olacağım
merak etme..
uyanınca bana bakıyorsun
kalkıp mutfaga gidiyorsun ve lanet su içiyorsun!
derken sonunda(!) kapıdaki ben farkediliyorum ve bana da su koyuyorsun
teşekkürler küçük hanım
yemegide tazelesek fena olmaz
sonra sen renkli ekranının başına oturuyorsun
bende yanına
bu alet feci başımı ağrıtıyor sen nasıl katlanıyorsun?
neyse ben uyuyorum..
..
kapı!!
baba geldi anne geldi
hoşgeldine gidelim
babayla spor yaparız biraz
seviyor benimle spor yapmayı
sonra onlarla salondaki renkli ekranı izleyip uyuklarım biraz o kendi yatmadan önce senin yanına koyar beni zaten
iyi geceler babaa
hey!
sen bensiz yatmışsın!
neyse ayak ucundayım
tekmeleyeyim deme
üşürsem gelirim yorganın altına şmdi böyle iyi..
tatlı rüyalar..
5 Haziran 2008 Perşembe
sen kendinde ol yeter
tekrar tekrar tekrar..
her iki ayda bir aklıma takılan repeat den çıkmayan bu parça..
bu sözler..
depresif olmak
zararlı
sıkıcı
çirkin birşey
ben böyle düşünüyorum..
o yüzden geçsin diye çabalıyorum
ama shuffle daki ipodumda
çat..
"...bırak yıldızları
kayıp gitsin
yarın başka bir dilek dilersin..
ah sen kendinde ol yeter.."
ve ben yine bütün çabamı çöpe atıyorum..
kendimde kalmaya çalışıyorum
gene kimseye dayanmıyorum.
kimseden destek istemiyorum.
"merak ettiysen söyliyim kendi rezilliğimi yaşıyorum"
kendime geliyorum..
gitmeye de niyetim yok..
.log sonu.
her iki ayda bir aklıma takılan repeat den çıkmayan bu parça..
bu sözler..
depresif olmak
zararlı
sıkıcı
çirkin birşey
ben böyle düşünüyorum..
o yüzden geçsin diye çabalıyorum
ama shuffle daki ipodumda
çat..
"...bırak yıldızları
kayıp gitsin
yarın başka bir dilek dilersin..
ah sen kendinde ol yeter.."
ve ben yine bütün çabamı çöpe atıyorum..
kendimde kalmaya çalışıyorum
gene kimseye dayanmıyorum.
kimseden destek istemiyorum.
"merak ettiysen söyliyim kendi rezilliğimi yaşıyorum"
kendime geliyorum..
gitmeye de niyetim yok..
.log sonu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)