30 Temmuz 2008 Çarşamba

benbene ben


gözlerimi açtıgımda yanımdan hızla görüntüler akıyordu
şaşkınlıgımın geçmesi birkaç dakikamı aldı
yanımda dev bir elma şekeri oturuyordu
beni kandıramamıştı
bunun hüznüyle şekerli terler döküyordu
yapışmaktan kaçınarak yanındAN kalktım
otobüs hızla ilerliyordu ama elma şekeriyle ben dışında pek yolcusu yok gibiydi
yol kenarında küçük ışıklar vardı
öğleden sonrayla akşamüstü civarında olmalıydık
bir dikkat geyik çıkabilir tabelası gördüm
ve polonezköye geldiğimizi anladım
ilk durakta
kendimi otobüsten attım
lanet!
elma şekeri hala peşimdeydi
ona kanmıyacak kadar büyüdüğümü
ona nasıl anlatıcaktım ki?
restorant görevlileri geyiğimi otopark a çekmeyi teklif ettiler
anahtarı bıraktım
mangalın başına geçtim
elma şekerinin gözü korksun diye lavabosunda birkaç marshmallow bogdum
ama kime diyoruuum
aynen devam
çok geçmeden ikimizden rakı kadehinin dibinde oturuyorduk
lavabo çoktan taşmıştı
kelebekler saçlarımdan çekiştiriyordu
birden bire saçlarım sarı turuncu dalgalar oldu
bütün kelebekler yandı
sarışınlıga yakınlıgın verdiği
saçma gülümsemeye yapıştım
dünya çok çok daha anlamlı geldi
en nihayetinde
en büyük düşman sadece
şekerden bir elmaydı
pirinç rakısı mı üzüm rakısımı derken
üzümün ne kadar faydalı bir meyve oldugu çekti dikkatimi
sarışınlıga giden yolu kısaltan
saçlara alev aldıran
hakkında sayısız şiir bulunan
ellerimi havara uzatmıştım
parmaklarım ince uzun kemikliydi
kimsenin elimi tuttugu yoktu
sadece gereksiz bir kalabalık vardı
yangın dolabının önce kenarına sindim
sonra içine girdim
serinlikte seslerin uzaklaşmasını bekledm
dışarı çıktıgımda
elma şekeri beni hala bekliyordu
yangın dolabıyla uyumlu rengi hafif solmuştu
erimektende iyiden iyiye küçülmüştü
kandıramazsın beni dedim
beni de götür dedi
peki dedim..

Hiç yorum yok: