16 Nisan 2010 Cuma

nasıl delirdim



(fotoğraf obenitto ya ithaf en dir)

çok enteresan bir rüya gördüm dün
böyle farklı bir ev
farklı bir yerdeyim
garip arkadaşlarım var bir grup
onların evi de yakın
kokulu rüyaydı ya
yazıyorum unutmayayım diye şimdi
evleri çok dağınıktı
çok katlıydı
bizimkide çok katlıydı
ama farklıydı
garip garip aile fertleri vardı
herkes uyuyordu
ben daha yeni dışarı çıkıyordum
babam tamam biz yukarıda uyuyoruz dedi
sanki benim eve ilk defa geldiğimin
bir tek o bilincindeydi
sessiz sessiz söylüyordu zaten
bana odamı gösterdi yukarıda böle bir baş hareketiyle
tamam dedim
iyi geceler dedim
çıktım
arkadaşlarımla buluştum
dışarı daydık ama salon gibi bir yerde
çok sıkıcıydı
ıslanmaması gereken mobilyalar ıslanır da
insanda böyle anlatmayı şuan
beceremediğim bir his bırakır ya
hani böyle
yanlış
içten içe bunu biliyorum ve hoşuma gitmiyor
ben gidiyorum diyorum
ama onlar kötü bir şeyler konuşuyorlar
bir şeyler planlıyorlar
ama çok kötü
ben arkamı dönüyorum gidiyorum
hepsi bana bakıyormuş gibi geliyor
hissediyorum
giriyorum eve
ama o ev benim değilmiş
bizimki değil yani
arkadaşın işte
geliyor peşimden diğerlerini bırakıp
yok olmaz söyleyemezsin diyor
olmaz söylemeliyim diyorum bende
izin veremem benim kız kardeşimin başı yanar
dedi
garipti
kız kardeşini rüyanın başında görmüştüm sanki
onu da tanımıyorum
ama arkadaşım
düşünüyorum genede olmaz diyorum
dönüyorum o orada kalıyor
endişeli bakıyor hissediyorum
ama gelmiyor peşimden
zaten benimde evden çıkabilitem yok
kendi evimi bulamıyorum
dönüyorum dönüyorum
gene o bahçedeyim
bir video çekmişler
onu oynuyor
ama onlar gülüyorlar konuşuyorlar
videoyu izliyorum
bir çocuk var
onlardan biri
bir şeyler anlatıyor
öyle oturmuş o koltukta
bu ne diyorum
ha bilmem ne yaptı onu diyorlar gülüyorlar
rahatsız oluyorum
videonun oynadığı sitede belli butonlar var onlara bakmak
istiyorum
bilgisayara eğilirken uyanıyorum
of
sen anlat be komşu
bu ney..

14 Nisan 2010 Çarşamba

Free me, leave me Watch me as I'm going down

ellerin kolların doluyken
sıcaktan başın dönerken
anahtarı çantanda bulamamak gibi
çantanı yere atıp eğildiğinde
başının zonklaması
ayaklarının yeter artık demesi gibi
anahtarı bulduğunda deliğe girmemesi
yamuk olması küfretmen kafanı çevirdiinde komsunun sana bakması gibi
eve çıkana kadar nefes nefese kalman çizmeleri çıkarana kadar herşeyinin dökülmesi
odana girdiğinde yatağının tepeleme doldurulmuş olmasını görmen
ve gözlerinin önünde kırmızı noktacıklar belirmesi gibi
sonra herşeyi yere atman
üstünü çıkarman iki pop yapıp
yığılman gibi
sonra 14 saat uyumak gibi
rüyalar görmek hatırlamamak 2 kere uyandırılmak
babanın elini alnında hissetmek gibi
kalkıp odanı toplamak gibi
veri kaydetmek gibi
mesela an be an ağlamak
an be an gülmek
oturmak
çay may
öyle bişey işte..



evet yazının parçası tahmin edilenin aksi değil:
k's choice-not an addict

12 Nisan 2010 Pazartesi

bu kadar zorlanıyorsan birşeyler ters gidiyor demektir.

ayaklarımdaki ıslaklığı hissettiğim için uyandım
deniz yükselmişti
parmak uçlarıma küçük küçük dalgalar vuruyordu
cnbce de bir kadın dünya piyasasını anlatıyordu
sarışındı ,takım elbiseliydi
alışkanlıktan elim kumandaya gitti
bütün kanallarda sağlık lı doktorlu programlar vardı
saat 8-9 civarı olmalıydı
sırt üstü dönüp ayaklarımı kendime çektim
elbisemin eteği ıslanmıştı
hafif rüzgarda ürperiyordum
ayaklarımın her hareketide kumda izlere yol açıyordu
güneş ısıtıyordu ama yakmıyordu
hayat fena değildi
güneş kağıttan bir çin lambasına dönüştü sonra
üstünde yeşil saz yaprakları vardı
hafif sararmıştı
ışık açık kalsınmı dedim babama
olur dedi
açık bırakıp kapıyı aralık bırakarak gitti
5 dakika sonra uyuduğumda gelip kapatmak üzere
ama bilmiyor
benim uykum kaçtı
sağa dönüp felix e sarıldım
yorgunuz dedi
yorgunuz dedim
mükemmel mavi gözlerini kıstı
bas şarkısına devam etti
eskiden plastik askerlerle küçük yarış arabaları barbie ler sindy lerle oynardı çocuklar
öncesinde legolar vardı
ben severdim yok
hala dururlar
dahasıda var
misketlerim vardı bir kavanoz dolusu
sıkılmadan saatlerce oynardım
ve biliyorum babamlarda mesela kursun askerlerle oynamıştır
belki
bunların hepsi
sararmış bir saz yapraklı güneşin altında olup bitmişti
üstünden tam 20 küsur yıl geçmişti
..
kısıtlı kelime tahammülü dür dedim dağarcık denen şey
..
unutmak istediğim anılarım olmayalı bir asır olmuştu sanki
bana üstüste hem itinayla sildiklerin hatırlatılmaya
çalışılmıştı
hemde yenileri eklenmişti
çok fazlaydı
o kadar fazlaydıki burnum kanıyordu
dudağımın kenarından ağzıma sızmaması için dua ediyordum
kan tadını neden bilmem hiç sevmiyorum.
...
...
...
...
neden sorusuna cevabı olmadığında insanın
ona buna değil ama
kendine
kötü oluyor
aklımda bir sahne var 1 aydır belki
bugün capcanlı ama
bir araba
ve durum
benim arabadan inişim yere düşüşüm
(aklıma stradivarius un mükemmel kaliteli etekler yaptığı anektodu)
beni ikna edişi
yere düşüşüm konusunda..
aklıyla övünenler hep en akılsız olanlar sanırım
ve benim aklım mükemmeldir.
..
..
..
bir ayna karşısında
kendimle 2 saat dansettikten sonra
farkettim kendimi
saçımı gözlerimi kaşlarımı
belimi
ellerimi
ilk defa
onlar gibi bakabildim sanırım
kendime
beğendim
beklemezdim.
..
.
aynaların mükemmel icatlar olduğuna karar verdikten sonra
sakız pazarlıklarına şahit oldum
ben aşağıda yürüyordum
hafif tökezliyordum
yukardan küçücük görünüyordum
aklımın bileğine bir ip bağlamışım
upuzun bir ip
ve salmışım gibi gökyüzüne hissediyordum
ipin diğer ucu bileğimde
ama her uçan balon efsanesi gibi
ya aklımda bir gün yüzüme patlayıp derimi
yakarsa diye korkuyordum içten içe
..
birde herkesin her şarkıcının
kendini dave gahan a benzetme çabasını
enteresan buluyordum
ama düşünüyorumda
erkek olsaydım bende isterdim o adama benzemek
belki çabalardım bile bunun için.
.
.
.
dövme dürtümün tavan dönemlerinde
insanları bir titanyum parçasıyla bu kadar şaşırtabiliyorsam
ellerimle neler yapabilirim in verdiği bir şımarıklık bu
biliyorum
saygı duyuyorum ama kendime
dedim yüksek sesle
..
..
ellerimin kollarımın titremesi geçti
yuvarlandım düştüm içime
tangır tungur
bomboş kupkuru
yumuşak kırmızı ve sıcakken hemde
şaşırdım ama ağlamadım yani
ellerim kocamandı
kabaydı
sıcaktı
dosttu
..
radyoda matt wertz den carolina çalıyordu
sesin döneminin huzur verdiğini farkettim
..
oturup düşünmeliydim
çalışmalıydım
çalışmak her zaman için aklıma sahip çıkmam demekti
öncesinde biraz temizlenmem gerektiğine karar verdim
bir ömür sucuklu yumurta yapabilirdim mesela ben
beğendiği sürece sıkılmazdım
kalmamın tek sebebide bu olurdu
belki
artık bunu bilemeyeceksiniz hiçbir zaman küçük hanım
dedi ses
ses filminin boşuğunun iki mükemmel görünüşlü
başrol oyuncusunun kör edişiyle saklanabilme ihtimali
varmıydı?
yoktu işte
olmamış ı-ıh
...
...
...
...
...
...
...
...
..
.
.
hayatımın 8,753.94üncü gününde
belki hala ne istediğimi bilmeye
hemde hiç yakın değildim
ama ne istemediğimden emin gibiydim
o yüzden
anladım ki
neden sorusunun cevabı
en çok kendime veremediğimde değerliydi
kumda ne kadar çok ayakizi bıraksamda
elbiselerimin kum ve tuzlu su olması umrumda
olmasada
ben hep aynı rüyadan aynı tebessümle uyansamda
istediğim daha fazlası
daha farklısı
neden burdayım peki hala
bilmiyorum
ama neden kalıyorum peki diye
sorduğumda
aklıma bir ne demiş atalarımız
geliyor
ki o
kediyi merak öldürürmüş
birde
cevapsız kalırsa hep aklıma takılır değil mi
geçemem
gidemem
stradivarius un yaptığı mükemmel etekler gibi olsun istemiyorum bu sefer
ben üstüne mumu döküp
damgayı basıcam..
di end





EMF-unbelievable
nickelback-how you remind me
patrick nuo-too late
mute math-typical

11 Nisan 2010 Pazar

11.04.10

"Seks her yerdeydi. Çok da bir anlamı yoktu. Bulunması zor olan şey aşktı. Onu arasanız bile, birçok insanda yoktu. Ve bulsanız da, tam orda, önünüzde duruyor olsa bile, etrafta bu kadar seks varken nasıl yaşayabilirdiniz ki?"

5 Nisan 2010 Pazartesi

isim rehberi

parçalı bulutlu bir haftanın ardından
basbaya fırtınalı bir haftasonu geldi
yelkenimde kocaman bir delik oldu hatta
ben onu tutup bağlamak için bir şeyler aramaya çalışırken
yağmur inadıma inadıma
ucuz türk filmlerindeki yağmur niyetine
o kova kova atılan su öbekleri
gibi yüzümdeydi..
ve sonun da bende her asil kaptan gibi
filikayı indirip kaçmak yerine
(hayalimdeki tekne daha çok güzel bir yat o yüzden filika demek doğru olmaz evet
neyse)
kamaranın üstüne uzanıp dalgalarla
karışık yağmurun beni dövmesine izin verdim
kopuk bez parçası ıslıklar çalarak yüzümü yalıyordu
an be an yaklaşıp güzel yüzümü parçalayacak
bu hikayede böyle bitecekti
derken bir el kolumdan tutup içeri çekti beni
hatta şaşkınlıktan "noluyo be?!" bile demiş olabilirim
belki o da "sus be!!"
sonra kocaman bir iğne çıkardı
iğne o kadar büyüktüki iplik yerine halat geçiriliyordu
deliğinden
yırtık yelkenin iki ucunu birleştirdi ve kocaman
iğneyle dikmeye başladı
dikiş konusundaki beceriksizliği ellerinin
batan iğneden kan revan içinde kalmasından belliydi
ama çabuk olduğu kesindi
dikişini bitirip güzel bir gemici düğümü attı
ve yelkeni sabitleyip içeri geldi
napıyorsun sen dedi sessiz bakarak
olmadı bıraktım bende dedim bende aynı şekilde
olmaz dedi
bırakamazsın
inatlaştım kaşlarımı çattım
Olur!
deniz kızdı bana
kocaman bir dalga vurdu soldan
tökezledim düşer gibi oldum
tuttu beni
her elini bıraktığımda düşecek misin böyle?
düşmüyordum ki ben! tökezledim sadece
gemiyi kıyıya yanaştırdım
güvenli bir açıklıkta demir attım
yüzerek sahile çıktım
inadına botuna binmedim
peşimden geldi
son dedik
öpüştük barıştık
gökyüzü açıldı hemen
kova kova su atmaktan yorulmuş adamlar işi bırakıp gitti
kumsalda uzandık güneşte kuruduk
tek şartım var dedim
söyle dedi
kabul mü? dedim
kabul..bilmeden kabul dedi.
şartımı söyleyince gülümsedi.

yıllar önce bir çocuk evlat edinmiştim
güvenini kazanmıştım
beslemiştim giydirmiştim
sonrada sokağa atmıştım.
bugün bir çocuk evlendirmemin sebebi buydu belki

o uyudu
benim aklıma kediler geldi
kedilerin güvenini kazanıp bırakmak
uyurken baktım yüzüne
bir kabus görüyordu
kaşları çatılmıştı
ona güvenmiyorum dedim içimden

güvenirsem kuyruğuma kız kaçıran bağlar..

2 Nisan 2010 Cuma

sen

ateşte kalan ayı ne yapar?

bir zamanlar bir ayıyla tanışmıştım
bana köprüyü geçene kadar dayı demişti.

re-offender

"bende şimdi tam seni arıyordum"
"bende tam şimdi seni düşünüyordum"
gibi cümlelerdeki hep bir 'an' önce davranan kişi olmaktan
sıkıldığımdan mı
yoksa sadece sıkıldığımdan mı bilmiyorum ama bugün moralim bozuktu epey
hayır bunu söylemekten mi usanmıyorsunuz nedir
utanır insan
hırs yapar
bu sefer bu cümleyi ben ona kurduracağım! der
bir misyonu vizyonu ne bileyim bir boku olur
bu kadar mı
teknolojinin son nimeti telefonumun bozulmasını bile diledim bir an sanırım
belki bezmişliğimin
dün birinci köprüyü 4 kere geçmiş olmamlada alakası vardı
tam bilemiyorum
ama sonuçta
eldeki ben buydum yani
hırçın
gülümseyerek sizi yakınına çekip
güvenli mesafeyi aştığınız an tırmalayacak..

çoğu inananın aksine ben insanın toplum dışındada yaşayabileceğine inanıyorum.
sanırım
bilmem..


special offer:

b:
ıyıde sen bu dunyadan değil sin zaten
sorun bu
=)
takma kafana
b:
taktıkca daha beter olur
d:
evet evime geri dönmek için bozulan uzay gemimi tamir etmeye çalışıyorum
bitsin gidicem
b:
hehe...



--