40 katlı bina olmamalı ya
asansör
otis
..
çıkarken aklımdaki tek şey herhangi bir doğal afet anında
binaya bir şey olmasa bile yaşanacak olan kaos ve bununla ilgili bir acil durumu brifinginin kat maliklerine verilip verilmediği...
hadi onlara verilsin verilmiş olsun ya benim gibi yüzlerce gelip giden misafir
biz ne yapacağız
yeterli su var mı mesela 1 hafta idare edebilecek
40 kat...
yürüyerek inmek için bile zor.
offf tamam problem değil bir şey olacağının düşündüğümden değil ama gene de basıyor insanı asansör
bir kısmı açık diğer kısmı ayna
açık pencereli kısımdan altımda küçülen şehre bakıyorum, karınca boyunda insanlar değil arabalar var neredeyse
bir zamanlar aşıkmış bu kız bu şehre
peeh çekiyorum çünkü şu an bilmiyorum ama değiştim sanırım.
aklıma hengamesinden başka bir şey gelmiyor. gene de yüksekte olmak güzel sanki sıyrılıyorum pis gazlarından kanından terinden.
aynadaki görüntü manzaradan farksız gittikçe küçülen bir kadın
yorgunum ve şehrin yarısını geçmeme rağmen o yol şu asansör yolculuğundan daha kısaydı.
kat numarasına bastım mı diye bakıyorum o an. asansör müziği aşağıdaki zat
sanırım o uyandırıyor beni
kat sayıları karışmış
asansör rüyası
kısa sürede 2 kere
ne iş diye aynaya bakınca da yüzüm bulanıklaşıyor
bir an orada kalıp rüyada olmanın bilincinde olmanın keyfini çıkartmak istiyorum
ama tabii ki imkansız
asansör düşmeye başlıyor
o uçma hissi
midemde kelebekler
...
uyandığım yatak aynı
karşımda felix gene uyanık
gene bana bakıyor
sana da olan biteni anlatacağım dostum
ama önce unutmamak için yazmam lazım.
dıdıdıt dıdıdıtdıtdıdıt
31 Mayıs 2013 Cuma
29 Mayıs 2013 Çarşamba
basically
AHAHAHAHHAHAHAHAOHOHOHOHOHOHAHAHAHAHAHHAHAHAEHHEHEHEHEHEHEHAHHAHAHAHAHHAHAHAHAYAHHAHAHAHHAHBAIOJJOIAJOLANKDKDBFBHFLNFLKŞLIGJBSRLTGMNAHAHAHAHHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHAJAJAJAJAJAJAJJAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHAHAH...AHAH...AHAH...AHAHHAHAHAHAHAHAOAHOHAOAHOAHOHOHOHOHOHHHİHİHİHİHHEHEHEHEHEHEHEHEHEHAHHAHAHAHAHAHAHHAHAHAOHOHHHAKJNALKJHBSALIUBHDFHNSKŞDFNSŞUGIHSŞGNFSKŞJBVISUHDVSNRFGSKŞJNSŞVHNKSDNVDŞAKJGVFNAŞKJVNUŞSKDNBAŞDFNLAAHAHAHAHAHAHAHHAHAOHAOHOHOHAHHAHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHA...AAAAH...AHAHAH.AHAHHA......AH..HAH....OFFF...AHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHHAHAHAHHAHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHHAHHAHAHAHAHAHHAHAHAHHAHHOHOHOHOHOIHEHEHEHEHHEÖEHEHHEEHEHEÖHEHEHHHHHHAHAHAHAHAHHAHAHAHHAHAHHEHEHEHEHEHHEEHİŞHİHİHİHİHİHİHİHİHİHİHHHAHAHAHAHAHAHAHAHIHOHOHOHHAHAHAHAHKAJHLSBHISDUHBFŞAKERŞUGFVHASŞOERGNEHGIHODIHNEOIGNERGKHŞOAHAHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHOHOHOHOHOHOHJAJAJAJJAJAJAJJAJJAAOFFFFFFAHAHHAHAHAHHAHAHAHHALJSCIAUGVŞISAKEJBIKUSBVFPIASTNGİLANFIBGPISDHNLBFVDBPAOI<DRNVKBRDVIUHDFĞOIAVNKSDJCNZLSDHBFVPAEIORNJGVŞKALJSDRNFVKDFUVJNADNMVKAJBNGVLKDFNVDKLAMNAHAHAHHAHAHAHAHHAHAHHAHAHHAHAHAHAHHAHAHAHOHOHOHOHOHOHOHOHOHOOHOHİHİHİHİHİİHİHİHİİHİHİHİİHİHİHİİHİHİİHİHİİHİHHEHEHEHHEHEHEHEHHEHEHEHEHHEHEHEHHEHEHEHEHEHAHAHHAHAHAHHAHAHHAHAHAHHAHAHAHHAHAHAHHAHAHAHHAHAHHAHAHHAHAHAHAHHAHAHAHHAHAHEHEHEHEHHEHEHEHEHUSDHASUIEFBHVAISDUREIUHVNFAGVAŞKDFNGAŞKJVADKBVŞKADSRNVŞAKGDRNGVARNAHAHAHAHAHHAHAHAHAHHA....AY....AHA...AHAHAHAHHA....OFFF....AMAN.....AKJABJAHBAKJHBAJKHBAJLHBALKJANKJANKJANAHAHAHHAHAHAHAHHAHAHAHHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHHAHAHAHHEHEHEHEHHEHEHEHEHHEAHOAHAOHAOHAHHHOHOHOHOHOHOHOHOHOHOHAHAHAHAHHAHAHAHHAHAHAHHEHEHEHHEHEHEHHEHEHEHEHÖEHEHEHHEHEHEHEHHEHEHHEHEHJ...AHAHAHA...AHAH...AAAAH.............
NO.
NO.
19 Mayıs 2013 Pazar
drink n drive
bir asansördeyim ve yola çıkmadan bir tek kıyafetimi değiştirmek için yani
ama tek kişilik ve çok sıkıntılı dönemiyorum bile ve çok eski
değiştirdim güç bela tam 30 kat çıktım o eski püskü şeyin içinde ara katlarda
şeffaf camlardan okul çocukları gördüm asansörü bekleyen
o kadar fazla kat çıktım ki inemeyeceğimden korkmaya başladım sonunda
ama bir baktım dışarıdayım
arabama koştum hava kararıyor bile ve ben şehrin o kısmını pek bilmem
sadece 3 kere gittim
biz oradan ev bakmıştık sanırım
eski bir fabrika vardı. her şey çok büyüleyiciydi ama şimdi çok değişmiş
denize paralel ine çıka devam eden yollar var ileride sanayileşmiş bir şehir görüyorum
hava karardıkça ışıkları parlamaya başlamış
bir askeriyeye giriyorum istemeden karşımda sıraya dizilmiş elleri silahlarında askerler ellerini gözlerine siper etmişler arabaya bakıyorlar
farlarımı kapatıyorum güç bela tam önlerinde durup camı açıyorum
"sadece dönecektim buradan"
"e hanımefendi görmediniz mi burası askeriye buraya giremezsiniz!"
"haklısınız ama bu kuşu götürmem lazım acil?!"
evet yan koltuğumda bir kafeste küçük bir muhabbet kuşu var mavi o da bize bakıyor konuşurken
"ah o zaman buyurun bir kahvemizi için içeride bizde arabanızı yıkayalım"
şaşkınım ama iniyorum içeri geçiyorum otel lobisi gibi bir yerde kuş kafesimi yere bırakıp bankonun arkasındaki kıza bakıyorum derken bir başka cıvıltı geliyor kafesin üstünde ancak serçe parmağım kadar bir başka muhabbet kuşu benim maviyle muhabbeti ilerletmiş alsam diyorum ve yakalıyorum uçup kaçmamasına şaşırarak
küçük bir kutu var nasılsa yanımda içine koyuyorum ve düşünüyorum kapağına delikler açmam lazım
o sırada yardımsever asker gene görünüyor ya da meraklı diyelim doğrusu
ona pigme kuşu gösteriyorum ve benim olmadığını anlatıyorum
gülümsüyor ve resepsiyonist kıza ait olduğunu söylüyor kız çok mutlu
kaybetmiş
kuş bir gün öylesine gelmiş masaya konmuş
o gün bu gündür buradaymış
konuşurmuş
ve hiç büyümezmiş
kafese koymaya gerek yokmuş zaten sevdiği kişinin yanından ayrılmazmış
güzel diyorum
o an içimi bir sıkıntı sarıyor
sanki bunların hepsi bir oyun
beni burada tutmak için
çıkamayacağım o sayfiye yeri gibi kışladan
beni oyalıyorlar
duvarın dibinde ki kafesi alıyorum ve otomatik kapıların olduğu çıkışa yürüyorum
kız arkamdan bir şeyler söylüyor ama anlayamıyorum
adamlar gönülsüz arabamı getiriyorlar kafesi yan koltuğa koyuyorum
askeriyenin kuşu gelip üstüne konuyor
ben kovdukça daha inatla
gideceğim yerde ona yer olmadığını anlamasını istiyorum
gidiyor.
giderken dikiz aynasından arkada dizili duran askerlere bakıyorum
hiç birinin yüzünü seçemiyorum
yol toprağa dönüşüyor
camlarım açık
sıcacık bir yaz akşamı
rüzgar hafif serin dengeliyor deniz kokusu burnumda o parlak ışıklı şehre doğru sürüyorum
küçük kasabalardan geçiyorum küçük kendince yobaz kasabalardan
kahvelerin önünden geçerken adamlar bakıyorlar kasketli birbirleriyle konuşuyorlar sessiz sessiz
hepsi çok çirkin
şehre doğru gidiyorum ama gittiğim yerin o şehir olmadığını biliyorum
ya o şehirden sonra bir yer ya önce ya da ben tamamen apayrı bir yere döneceğim
belki denizden bile ayrılacağım
ne olduğunu bilmediğim bir görevim var bu kuşla ilgili ve annem de bu işin içinde aklıma geliyor
bana bir şeyler tembih ediyor
hatırlayamıyorum.
ama yol güzel.
uzunca bir süre gece olacak belli.
hafif bir müzik geliyor arabanın hoparlörlerinden hoşuma gidiyor ama ne olduğunu hatırlamıyorum
uykum var ama uyuyamıyorum
yol akıyor.
ama tek kişilik ve çok sıkıntılı dönemiyorum bile ve çok eski
değiştirdim güç bela tam 30 kat çıktım o eski püskü şeyin içinde ara katlarda
şeffaf camlardan okul çocukları gördüm asansörü bekleyen
o kadar fazla kat çıktım ki inemeyeceğimden korkmaya başladım sonunda
ama bir baktım dışarıdayım
arabama koştum hava kararıyor bile ve ben şehrin o kısmını pek bilmem
sadece 3 kere gittim
biz oradan ev bakmıştık sanırım
eski bir fabrika vardı. her şey çok büyüleyiciydi ama şimdi çok değişmiş
denize paralel ine çıka devam eden yollar var ileride sanayileşmiş bir şehir görüyorum
hava karardıkça ışıkları parlamaya başlamış
bir askeriyeye giriyorum istemeden karşımda sıraya dizilmiş elleri silahlarında askerler ellerini gözlerine siper etmişler arabaya bakıyorlar
farlarımı kapatıyorum güç bela tam önlerinde durup camı açıyorum
"sadece dönecektim buradan"
"e hanımefendi görmediniz mi burası askeriye buraya giremezsiniz!"
"haklısınız ama bu kuşu götürmem lazım acil?!"
evet yan koltuğumda bir kafeste küçük bir muhabbet kuşu var mavi o da bize bakıyor konuşurken
"ah o zaman buyurun bir kahvemizi için içeride bizde arabanızı yıkayalım"
şaşkınım ama iniyorum içeri geçiyorum otel lobisi gibi bir yerde kuş kafesimi yere bırakıp bankonun arkasındaki kıza bakıyorum derken bir başka cıvıltı geliyor kafesin üstünde ancak serçe parmağım kadar bir başka muhabbet kuşu benim maviyle muhabbeti ilerletmiş alsam diyorum ve yakalıyorum uçup kaçmamasına şaşırarak
küçük bir kutu var nasılsa yanımda içine koyuyorum ve düşünüyorum kapağına delikler açmam lazım
o sırada yardımsever asker gene görünüyor ya da meraklı diyelim doğrusu
ona pigme kuşu gösteriyorum ve benim olmadığını anlatıyorum
gülümsüyor ve resepsiyonist kıza ait olduğunu söylüyor kız çok mutlu
kaybetmiş
kuş bir gün öylesine gelmiş masaya konmuş
o gün bu gündür buradaymış
konuşurmuş
ve hiç büyümezmiş
kafese koymaya gerek yokmuş zaten sevdiği kişinin yanından ayrılmazmış
güzel diyorum
o an içimi bir sıkıntı sarıyor
sanki bunların hepsi bir oyun
beni burada tutmak için
çıkamayacağım o sayfiye yeri gibi kışladan
beni oyalıyorlar
duvarın dibinde ki kafesi alıyorum ve otomatik kapıların olduğu çıkışa yürüyorum
kız arkamdan bir şeyler söylüyor ama anlayamıyorum
adamlar gönülsüz arabamı getiriyorlar kafesi yan koltuğa koyuyorum
askeriyenin kuşu gelip üstüne konuyor
ben kovdukça daha inatla
gideceğim yerde ona yer olmadığını anlamasını istiyorum
gidiyor.
giderken dikiz aynasından arkada dizili duran askerlere bakıyorum
hiç birinin yüzünü seçemiyorum
yol toprağa dönüşüyor
camlarım açık
sıcacık bir yaz akşamı
rüzgar hafif serin dengeliyor deniz kokusu burnumda o parlak ışıklı şehre doğru sürüyorum
küçük kasabalardan geçiyorum küçük kendince yobaz kasabalardan
kahvelerin önünden geçerken adamlar bakıyorlar kasketli birbirleriyle konuşuyorlar sessiz sessiz
hepsi çok çirkin
şehre doğru gidiyorum ama gittiğim yerin o şehir olmadığını biliyorum
ya o şehirden sonra bir yer ya önce ya da ben tamamen apayrı bir yere döneceğim
belki denizden bile ayrılacağım
ne olduğunu bilmediğim bir görevim var bu kuşla ilgili ve annem de bu işin içinde aklıma geliyor
bana bir şeyler tembih ediyor
hatırlayamıyorum.
ama yol güzel.
uzunca bir süre gece olacak belli.
hafif bir müzik geliyor arabanın hoparlörlerinden hoşuma gidiyor ama ne olduğunu hatırlamıyorum
uykum var ama uyuyamıyorum
yol akıyor.
17 Mayıs 2013 Cuma
sleepy head
inception dan aklımda kalan tek soru
"buraya nasıl geldiğimizi hatırlıyor musun?"
hatırlamıyorsun
çünkü rüyaların nasıl başladığını bulunduğumuz yere nasıl geldiğimizi
hatırlamayız
bu çok önemli
hatırla.
"başım kazan gibi önümde kahvem soğumuş bile
fincana bakıp kokluyorum
sanki soğukluğunu kokusundan anlayacağım
ama koklamak ben de eskiden beri olan bir alışkanlık
sanırım...
bir de boş bir bardağın içine üflemek doldurmadan önce.
gözlerim gene bilgisayarın ekranına dönüyor ve anında tekrar yanmaya başlıyorlar
yorgunum.
bu uyumadığım 3 üncü gün..
evet öksürdüğüm için uyuyamıyorum bu doğru
ama bir yandan da çok işim var
popomun düzleştiğini hissediyorum kırmızı eski ofis sandalyemde
gene de ikea dan boyu çizim masama uysun diye aldığım bar taburesinden iyi..
sahi ne yaptım onu?
herhalde yazlıkta
ekrandaki çizgiler birbirine karışmaya başlıyor
bir proje ne kadar uzarsa
ya da dürüst olayım
bir iş, ne olursa olsun, ne kadar uzarsa
o kadar sıkıcı oluyor benim için
ve enteresanlıktan uzak...
gözlerimi deviriyorum ve belki de bir şeyler dinlemem gerektiğini düşünüyorum
tam o anda fark ediyorum ekranın ortasında parlayan küçük
sohbet penceresini, herhangi kullandığım bir programa ait değil gibi duruyor
en azından benim sahip olduğumu bildiğim bir şey değil
4 kelime bağırıyor küçük kutucuktan :
"çabuk o programdan çık"
ne bir ünlem ne bir ikon ama gene de beni panikletiyor bu cümle
gözüm arkadaki çizim programıma kayarken
telefonuma bir mesaj geliyor
bugünlerde herkes kullanıyor whatsapp ı
ama ben mesaj gelen numarayı tanımıyorum
bu saatte kim canımı sıkacak diye düşünsem de aklım bilgisayara gelen uyarıda açıyorum mesajı:
"eski laptobunda çizim yapmak zor değil mi?" ve sonunda da dünyanın en içten pazarlıklı gülümsemesi
o an bir panik alıyor beni
hemen ekrana dönüyorum tekrar bu programı kapatmam lazım bir şeyler oluyor
olmadan durdurmam lazım!..."
ve uyandım...
felix bana bakıyor bıkkın uykulu gözlerle burunlarımız birbirine değdi değecek
yastığın çoğunu o kullanıyor her zamanki gibi
daha fazla homurdanmasın diye doğrulup oturuyorum.
son zamanlarda rüyalar böyle
hayatımın tamamen içinde gibi canlı gözüm bilgisayarımı buluyor ister istemez
sessiz sakin yaşlı oturuyor masasında
aklım hala o programda ne sorun olduğunda
mesajı atan numarayı hatırlamaya çalışıyorum hatta
ama nafile
telefonumu kontrol ediyorum
yeni bir şey yok.
kalp atışlarım düzeliyor yavaş yavaş
biraz su içip tekrar yatıyorum felixi izlerken göz kapaklarım düşüyor
rüyaya geri dönmek istiyorum uyumadan bir kaç saniye önce hayal meyal...
ama nafile..
"buraya nasıl geldiğimizi hatırlıyor musun?"
hatırlamıyorsun
çünkü rüyaların nasıl başladığını bulunduğumuz yere nasıl geldiğimizi
hatırlamayız
bu çok önemli
hatırla.
"başım kazan gibi önümde kahvem soğumuş bile
fincana bakıp kokluyorum
sanki soğukluğunu kokusundan anlayacağım
ama koklamak ben de eskiden beri olan bir alışkanlık
sanırım...
bir de boş bir bardağın içine üflemek doldurmadan önce.
gözlerim gene bilgisayarın ekranına dönüyor ve anında tekrar yanmaya başlıyorlar
yorgunum.
bu uyumadığım 3 üncü gün..
evet öksürdüğüm için uyuyamıyorum bu doğru
ama bir yandan da çok işim var
popomun düzleştiğini hissediyorum kırmızı eski ofis sandalyemde
gene de ikea dan boyu çizim masama uysun diye aldığım bar taburesinden iyi..
sahi ne yaptım onu?
herhalde yazlıkta
ekrandaki çizgiler birbirine karışmaya başlıyor
bir proje ne kadar uzarsa
ya da dürüst olayım
bir iş, ne olursa olsun, ne kadar uzarsa
o kadar sıkıcı oluyor benim için
ve enteresanlıktan uzak...
gözlerimi deviriyorum ve belki de bir şeyler dinlemem gerektiğini düşünüyorum
tam o anda fark ediyorum ekranın ortasında parlayan küçük
sohbet penceresini, herhangi kullandığım bir programa ait değil gibi duruyor
en azından benim sahip olduğumu bildiğim bir şey değil
4 kelime bağırıyor küçük kutucuktan :
"çabuk o programdan çık"
ne bir ünlem ne bir ikon ama gene de beni panikletiyor bu cümle
gözüm arkadaki çizim programıma kayarken
telefonuma bir mesaj geliyor
bugünlerde herkes kullanıyor whatsapp ı
ama ben mesaj gelen numarayı tanımıyorum
bu saatte kim canımı sıkacak diye düşünsem de aklım bilgisayara gelen uyarıda açıyorum mesajı:
"eski laptobunda çizim yapmak zor değil mi?" ve sonunda da dünyanın en içten pazarlıklı gülümsemesi
o an bir panik alıyor beni
hemen ekrana dönüyorum tekrar bu programı kapatmam lazım bir şeyler oluyor
olmadan durdurmam lazım!..."
ve uyandım...
felix bana bakıyor bıkkın uykulu gözlerle burunlarımız birbirine değdi değecek
yastığın çoğunu o kullanıyor her zamanki gibi
daha fazla homurdanmasın diye doğrulup oturuyorum.
son zamanlarda rüyalar böyle
hayatımın tamamen içinde gibi canlı gözüm bilgisayarımı buluyor ister istemez
sessiz sakin yaşlı oturuyor masasında
aklım hala o programda ne sorun olduğunda
mesajı atan numarayı hatırlamaya çalışıyorum hatta
ama nafile
telefonumu kontrol ediyorum
yeni bir şey yok.
kalp atışlarım düzeliyor yavaş yavaş
biraz su içip tekrar yatıyorum felixi izlerken göz kapaklarım düşüyor
rüyaya geri dönmek istiyorum uyumadan bir kaç saniye önce hayal meyal...
ama nafile..
öksürük
sevgili öksürük
neden gitmiyorsun
ben de seni seviyorum
gereksiz sohbetleri kesersin
gerekli izinleri aldırırsın
gereksiz insanları uzaklaştırırsın
gerekli yolları açarsın
ama
bütün misafir ve balık benzetmelerine döndün
bütün düşmanlarımı hasta ettim
elimdeki tahta kılıç gibisin
artık yendiğimiz yel değirmenlerine dolansan da gitsen diyorum
lakin sıkıldım senden öksürük
her an aklımda içimdesin
geceleri seninle oynaşmaktan uykusuz kalır olduk felixle
kıskanıyor yani benden söylemesi
bütün bu ve cabası sebeplerden
sevgili öksürük
git artık
yoksa sert önlemler almak zorunda kalacağım
dış kapının kilidini değiştirmek olsun
camlara tel takmak olsun
sevgili öksürük
we had our time...
gonna miss you
fuck you
damn
neden gitmiyorsun
ben de seni seviyorum
gereksiz sohbetleri kesersin
gerekli izinleri aldırırsın
gereksiz insanları uzaklaştırırsın
gerekli yolları açarsın
ama
bütün misafir ve balık benzetmelerine döndün
bütün düşmanlarımı hasta ettim
elimdeki tahta kılıç gibisin
artık yendiğimiz yel değirmenlerine dolansan da gitsen diyorum
lakin sıkıldım senden öksürük
her an aklımda içimdesin
geceleri seninle oynaşmaktan uykusuz kalır olduk felixle
kıskanıyor yani benden söylemesi
bütün bu ve cabası sebeplerden
sevgili öksürük
git artık
yoksa sert önlemler almak zorunda kalacağım
dış kapının kilidini değiştirmek olsun
camlara tel takmak olsun
sevgili öksürük
we had our time...
gonna miss you
fuck you
damn
14 Mayıs 2013 Salı
you make it easier when life gets hard
her şey yolunda giderde bozulmasından bile korkmaz ya kişi
öyle bir şey.
9 Mayıs 2013 Perşembe
472's bitch
you're gonna miss me by my hair
you're gonna miss me everywhere
you're gonna miss me when I'm gone.
when I'm gone
you're miss me when I'm gone
you're gonna miss me by my walk
you're gonna miss me by my talk
you're gonna miss me when I'm gone!
you're gonna miss me everywhere
you're gonna miss me when I'm gone.
when I'm gone
you're miss me when I'm gone
you're gonna miss me by my walk
you're gonna miss me by my talk
you're gonna miss me when I'm gone!
3 Mayıs 2013 Cuma
iç ses dış yazı
bir kayıp ilanı daha görüyorum
çocuğun yüzünü aklımda tutmaya çalışıyorum
çok saçma?
kim bunu aklında tutup bir de yolda görüp tanıyabilir ki?
hem tanısam ne yapacağım
gidip kolundan mı tutacağım
müge anlı'yı mı arayacağım?
zaten tanımam imkansız
bir yazı görüyorum
bu o.. çocuğunu bulalım
gene bir resim
eciş bücüş
ben oradan tanıyacağım onu
beklenti bu
hayır adamın milyon mimiği vardır
olayı mr.bean den örnekleyebiliriz net bir şekilde...
nedir yani
kaldı ki ok
ben o onun bunun çocuğunu buldum gene gördüm sokakta
ne yapayım şimdi?
çekeyim vurayım mı?
höt desem adam üstüme çullanır
etraftan yardım istesem olayı anlatana kadar adam kaçar
demem o ki belki sıkıntı bende ama gün geçtikçe
herkes daha da fazla aynı gözüküyor
bence bir fotoğraftan milyon insanın içinde birini tanımak imkansız
nokta!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)