19 Mayıs 2013 Pazar

drink n drive

bir asansördeyim ve yola çıkmadan bir tek kıyafetimi değiştirmek için yani
ama tek kişilik ve çok sıkıntılı dönemiyorum bile ve çok eski
değiştirdim güç bela tam 30 kat çıktım o eski püskü şeyin içinde ara katlarda
şeffaf camlardan okul çocukları gördüm asansörü bekleyen
o kadar fazla kat çıktım ki inemeyeceğimden korkmaya başladım sonunda
ama bir baktım dışarıdayım
arabama koştum hava kararıyor bile ve ben şehrin o kısmını pek bilmem
sadece 3 kere gittim
biz oradan ev bakmıştık sanırım
eski bir fabrika vardı. her şey çok büyüleyiciydi ama şimdi çok değişmiş
denize paralel ine çıka devam eden yollar var ileride sanayileşmiş bir şehir görüyorum
hava karardıkça ışıkları parlamaya başlamış
bir askeriyeye giriyorum istemeden karşımda sıraya dizilmiş elleri silahlarında askerler ellerini gözlerine siper etmişler arabaya bakıyorlar
farlarımı kapatıyorum güç bela tam önlerinde durup camı açıyorum
"sadece dönecektim buradan"
"e hanımefendi görmediniz mi burası askeriye buraya giremezsiniz!"
"haklısınız ama bu kuşu götürmem lazım acil?!"
evet yan koltuğumda bir kafeste küçük bir muhabbet kuşu var mavi o da bize bakıyor konuşurken
"ah o zaman buyurun bir kahvemizi için içeride bizde arabanızı yıkayalım"
şaşkınım ama iniyorum içeri geçiyorum otel lobisi gibi bir yerde kuş kafesimi yere bırakıp bankonun arkasındaki kıza bakıyorum derken bir başka cıvıltı geliyor kafesin üstünde ancak serçe parmağım kadar bir başka muhabbet kuşu benim maviyle muhabbeti ilerletmiş alsam diyorum ve yakalıyorum uçup kaçmamasına şaşırarak
küçük bir kutu var nasılsa yanımda içine koyuyorum ve düşünüyorum kapağına delikler açmam lazım
o sırada yardımsever asker gene görünüyor ya da meraklı diyelim doğrusu
ona pigme kuşu gösteriyorum ve benim olmadığını anlatıyorum
gülümsüyor ve resepsiyonist kıza ait olduğunu söylüyor kız çok mutlu
kaybetmiş
kuş bir gün öylesine gelmiş masaya konmuş
o gün bu gündür buradaymış
konuşurmuş
ve hiç büyümezmiş
kafese koymaya gerek yokmuş zaten sevdiği kişinin yanından ayrılmazmış
güzel diyorum
o an içimi bir sıkıntı sarıyor
sanki bunların hepsi bir oyun
beni burada tutmak için
çıkamayacağım o sayfiye yeri gibi kışladan
beni oyalıyorlar
duvarın dibinde ki kafesi alıyorum ve otomatik kapıların olduğu çıkışa yürüyorum
kız arkamdan bir şeyler söylüyor ama anlayamıyorum
adamlar gönülsüz arabamı getiriyorlar kafesi yan koltuğa koyuyorum
askeriyenin kuşu gelip üstüne konuyor
ben kovdukça daha inatla
gideceğim yerde ona yer olmadığını anlamasını istiyorum
gidiyor.
giderken dikiz aynasından arkada dizili duran askerlere bakıyorum
hiç birinin yüzünü seçemiyorum
yol toprağa dönüşüyor
camlarım açık
sıcacık bir yaz akşamı
rüzgar hafif serin dengeliyor deniz kokusu burnumda o parlak ışıklı şehre doğru sürüyorum
küçük kasabalardan geçiyorum küçük kendince yobaz kasabalardan
kahvelerin önünden geçerken adamlar bakıyorlar kasketli birbirleriyle konuşuyorlar sessiz sessiz
hepsi çok çirkin
şehre doğru gidiyorum ama gittiğim yerin o şehir olmadığını biliyorum
ya o şehirden sonra bir yer ya önce ya da ben tamamen apayrı bir yere döneceğim
belki denizden bile ayrılacağım
ne olduğunu bilmediğim bir görevim var bu kuşla ilgili ve annem de bu işin içinde aklıma geliyor
bana bir şeyler tembih ediyor
hatırlayamıyorum.
ama yol güzel.
uzunca bir süre gece olacak belli.
hafif bir müzik geliyor arabanın hoparlörlerinden hoşuma gidiyor ama ne olduğunu hatırlamıyorum
uykum var ama uyuyamıyorum
yol akıyor.

Hiç yorum yok: