29 Aralık 2009 Salı

28 Aralık 2009 Pazartesi

breaking up for breaking down

bir kaç doz gossip den sonra sakinleştim
ama rüya nın etkisinden çıkabilmiş değildim hatta
annem içerde bebekle ilgileniyordu
bugün tam bir melek
hakkını yememek lazım
ben bile dokunabildim bir süre için minicik ayak parmaklarına
sonra geçti
beth e döndüm
dün ilişkilerden konuştuk ya gene
bazen
etrafımdaki herşeyin ağır çekime geçtiğini hissediyorum
biliyorum ben normal hızda devam ediyorum öyle gözüküyorum
ama öyle hissetmiyorum
bazen tam tersi de oluyor
neydi zaman genişlemesi ve zaman daralması
çok sıklaştı bugünlerde
mekanla da gayet alakasız
neyse ne diyordum
ilişkiler
değişik gözlemlerim var
önceden çoğu kez büyüdüğümü tahmin ve ilan ettiğim olmuştu sanırım
şimdi böyle bir iddiam yok ama.
enteresan bir his
bazen sakinim
bazen hiç değilim
ama after all sakinlik yani.)
ne ki
hani çek git
ÇEK GİT
ya bi git!
sesleri arasından
'halim yok' diyeni dinler gibiyim
so far so good olduğundanda pek üstüne düşmüyorum sanırım
seyahat moduna tam giremesemde
bugün oturup götüreceklerimin listesini yapmaya basladım
aksama biraz çamaşır yıkarım
sonra da çantaa
heyecan hala gelmedi
belki hiç gelmez
streching de nasıl ki
mucizevi ve şaşırtıcı bir şekilde sağ bacağım dururken
dışlanmış itilmiş kakılmış sol bacağım büyük bir hızla açıldıysa
bundada öyle bir şey var
bir kanıksama
eski kelimeleri hep yanlış anlamıyla kullanır oldum son günlerde
neyseki ayaklı bir sözlük bulunduruyorum telefonun ucunda.)
hemen düzeltiyor beni
ah son kelime neydi
t li birşey
teskin
telkin!
hah evet
ben telkin e teskin dedim
olur böyle şeyler diyerek geçebilmeyi isterdim
ama çok oluyor son zamanlarda
sözlüğüme karşımı şapşallaşıyorum
yoksa gerçekten şapşalmıyım diye düşünmekten alamıyorum kendimi
yer yer
ama o da geçiyor 5 dakika sürmeden.

birşeylerin başlama zamanları hep bahar a yada bahardan
çalınmış bir güne denk geliyor
sonra yağmurlar başlıyor
sis kıyamet
boğaz öyle hiç hoş gözükmüyor
sonra o birşeyler bu hava muhalefetinden sekteye uğruyor
sonbaharla kış arasında bir yerde
benim o şeye olan ilgim yokoluyor
sonra çekiyorum gidiyorum
bunun analizini yaptım geçen sahilde bulutları izlerken.
yollar katalanlara çıksada benim aklım neden bilmem tuzlada
tekirdağda
güzel şömineli çok da küçük olmayan müstakil bir evde
şöminenin başında.
öylece oturuyor.
pitikare battaniyeler bile var üstünde
haydi bakalım diyorum
ve ayakkabılar
ne götürsemsem
giderken ne giysemsem
dımdımdım
beth hala uuuUUuuu luyor
sesi bugün neden bilmem bana korkunç huzur veriyor.

27 Aralık 2009 Pazar

she should have been a son.

2 buçuktan 3

cuma cuma
naapsam ne etsem hallerimden
beni çekip alan
ben buna ne oldu sesi soluğu çıkmıyor diye
telaşlanmaya başlamışken
hızzır gibi yetişen
biricik mehmetciğe
canıma ciğerime sevgiler
hayatımdan çıktığında nadir eksikliğini
hissettiğim nadir insanlardan olduğu için
sevgiler
yıllardır gidip gelmeme cevaben saygılı
havelka ekibine sevgiler
ve biravere de saygılarımızı sunuyoruz tabii
sözünde durmaya kuzinime cık cıklar
vavien e sevgiler
binnur kayanın emeğine saygılar
pi min kahküllerine hayat veren
kuaför amcaya tebrikler
ve pasaport vize işlemlerimizi kusursuz(k-l problemi hariç,sorry pi)
halleden touristica ekibine alkışlar
sabancı gençliğine
parti sokağı olmuş çıkmış babylon- groove-balkon- otto
4genine ev sahipliği yapar hale gelmiş
asmalımescite selamlar
mükemmel halicimize
ışıl ışıl manzarası
manzaraya limon sıkmayan yumuşak istanbul gecesine
sheldon cooper çakması bej rüzgarlıklı
suratına bakıp öhühökdjnslkjfndl şeklinde gülsekte bakıp bakıp sesini
çıkarmayan arkadasa
alkışlarr
10 luk kestane almasakda 5 liği 10 luk gibi dolduran kestaneci amcaya
yürürken sürekli fotoğrafımızı çeken tanımadığım arkadaşlara
bize sıra bekletmeden hemen gelen sahil dolmuşuna
ve tekrar beni evime kapıma kadar bırakan
vatanı milleti de böylelikle ne kadar iyi koruduğunu gösteren mehmetciğe.PP
teşekkürler
vee
halden anlayıp kendini sıfırlayan msn listeme
eve kadar şarjını nefesini tutarcasına tutan telefonuma
uyuyana kadar mesajını esirgemeyen afut a
beni 3 de kavuştuğum uykumdan 8 de haşince uyandıran satsumaya
bafra pidecisinde edilen mük'h'emmel kahvaltıya
kavurmalı peynirli kıymali pideye
beni alıp alıp genç(!)liğime götüren kurt ve saz arkadaşlarına
teşekkürü borç bilirim.

şimdi:
valiz yap dedi.


birde
unutanlara:



kişiler komiktir ki;
ne dediğini unutup
sonradan yaptıkları ile ayrı gayrı düşenlere
kendi söylediklerinin nasıl birbiriyle taban
tabana zıt düştüğünü farkedemeyenlere
insanın iddia ettiğinden farklı olması durumunun
enteresan olduğunu
eğer kişinin kendi ile ilgili bir beyanı yoksa
aynı manaya gelmediğini bir türlü
açık açık tane tane anlatılmadan anlayamayanlara
sevgiler saygılar..

25 Aralık 2009 Cuma

km

biraz sergei trofanov biraz zeytinin ardından
o koyun sürüsünün ortasına yürüdü
birasını çimenlere dikkatlice yerleştirdi
kafasını da hemen yanına koyduğunda aklına keneler geldi
sürülerdeki keneler insanlara yapışır mıydı?

sağ kolunu kaldırıp parmaklarını gözlerine siper etti
gözlükler güneşin altında korunaksız yatıldığında sadece aksesuardı
sonra soluna dönüp ellerini birleştirdi
ilerde ,biraz ilerisinde oturuyordu
birasını içip sürüden uzakta otlayan iki yeni yavruyu seyrediyordu
yorgun ama mutlu gözüküyordu
dikkatini ona verip
fazla zaman kaybetmemeye karar verdi
tekrar sırt üstü döndü

sağ tarafta zeytin ağacına benzeyen çalımsı bir ağaç vardı
sıcaktan güneşten kaçan bütün minik kuşlar üstüne toplanmış gibiydi
uyumlu değildi sesleri
ama rahatsızda etmiyordu
yattığı otların arasında yeni çiçek açmışlar vardı
üstlerinde arılar dolaşıyordu
vızıltılarını dinlerken arıların seslerinin
neden sineklerinki gibi rahatsız edici olmadığını düşündü
aksine huzur verici bile denebilirdi.

sağ ayak ucuna birşey dokundu
hızlıca doğruldu
sürünün çobanının köpeğiydi
ayağını koklamayı bırakıp gözlerine dik dik bakmaya başlamıştı
elini uzattı yanına geldi
kulaklarının arkasını kaşıdı
tüyleri tozlu ve keçeleşmişti
tekrar keneler geldi aklına ama yüzüne doğru sallanan
pembe kocaman dil düşüncelerini dağıttı
biraz yana kayarak köpeğe yer açtıktan sonra bu sefer yüz üstü uzandı
uzaktaki arabasına baktı
kaputta oturana
oda sakince ona bakıyordu
bir süre bakıştıktan sonra el salladı
o da karşılık verdi
gülümsemesi güzeldi
sakindi
gökyüzüne döndü tekrar bulutlar
şeffaf pamuklar gibiydi
bir tatları olsaydı muhakkak şekerli
baygın bir tat olurdu.
gözlerini kapattı
yeşillik kokuları
vızıltılar
kuş sesleri
yanındaki tüylü sıcacık beden
az ilerisindeki sürünün mırıltısı
daha da ilerideki tek kişinin düşüncelerinin bağırtısı
sonra sessizleşti ortam
uyku bastırdı..
sıcacık bir öğle uykusu
ananın kucağında.

boğa kadını

güçlüdür.öyle kadınsı bir burç değildir .aman tırnağım kırılmasın ,rüzgar çıktı fönüm bozulmasın huysuzlukları yok.
şuana kadar en emin olduğum özelliği şu ; güçsüz ve kendini en rezil hissettiği zamanlara tanık olan herkesten uzaklaşıp o dönemlerini unutmaya çalışması...o tanıkların bu kötü zamanlarında hiçbir rolü olmasa bile ağladığını görmeleri onları silmesine yeterli oluyor.
her kırıldığında yeni bir hayata başlayıp hiçbir anısına tanık olmayan insanları yeni hayatına sokuyor.
sonra yine yeniden...
insan toplayıp insan gönderiyor.
kimsenin onu çaresiz görmesine tahammülü yok , acındırmalardan nefret ediyor.
herkes arkasından ''ne çabuk unuttu'' diye söylenirken o hepsini içinde biriktiriyor.dışı kumral içi esmer oluyor.
kolay unutmuyor sadece hatırlamak istemiyor.
hepsi bu...
(zefura, 23.01.2009 12:09)




sizi sarıp sarmalar. ilgilenir, şımartır, bazen kızdırır, ama kolay toparlar, şefkatini esirgemez, "gözü benden başkasını görmüyor" dedirtir, öküzlüklerinize rağmen ayrılmaz, sizinle çocuk gibi ilgilenir, arkadaşı veya sevgilisi olmanız farketmez, dertlerinizi kendi dertleri gibi sahiplenir. sizden çok fazla bir şey beklemez, sevdiği sürece sever. siz de bunun hayatınız boyunca süreceğini,boğa burcu kadının hiç gitmeyeceğini sanırsınız.

fakat, gider. siz onu üzerseniz, karşılıksız sunduğu sevgisinin değerini bilmezseniz, bir gün önce salya sümük ağlarken, bir gün sonra sizi tanımıyıverir. çok sadık olduğu da yalandır. sadece çoğu kadından daha az hayalperesttir. yanındaki erkeğin kıymetini bilir ve maceraperestliğe kalkışmaz. sadakatinin nedeni budur. "beni çok seviyor nasılsa" havalarına girip onu üzmeyin. siz neler olduğunu anlayamadan, tasını tarağını toplayıp gider. bunun için uyarmaz.

aşk acısına en kolay tahammül eden burçtur. kolay da atlatır. ilişki içersinde size tapıyordur, ama değerini bilirseniz. üzmelerinize uzun zamanlar sesini çıkarmaz. baya uzun zaman. biriktirir boğa burcu kadını, susar susar, çeker derdinizi, güçlüdür. son damla damladığında, gider. başkasını bulur, bulmaz, ama gider. nefret de etmez ha. ama gideceği için uyarmaz. ona göre şefkatine şefkatle, ilgisine minnettarlıkla cevap verin. boğa burcu kadınının anne gibi sahiplenmesine "amaaann " diyip burun kıvıran herkes, boğa burcu kadını çekip gittiğinde, yerini dolduramamıştır.

çok kıskanç olanları da vardır ama, büyük çoğunluğu mantıklıdır ve hatta, ufak flörtlere göz yumarlar. burç üstadı linda goodmanda aynı fikirdedir.

muhabbet çevirebilirler, ama ortamda onlara çok rağbet yoksa, egolarına kapılıp sinirlenmezler, bir köşeye çekilip ortamı seyretmek de onlara uyar. güleryüzlüdürler, az bir kısım olsa da , uyuz ve suratsız boğa burçları da vardır. ama genelde güleryüzlü, pek hayır demeyen insanlardır. yetiştirilişe göre özgüven sahibi veya güvensiz olabilirler, ama dünyayı çok takmayan, küçük şeyleri dert etmeyen ve ettirmeyen kadınlardır.
(tatalu, 20.08.2008 01:31 ~ 01:55)

22 Aralık 2009 Salı

elalarını elalarını..

çohok yoruldum
çohok koştum
böyle sanki ki ki
herşey benden yavaş
ben ben çok çok hızhızlılı gidiyor gibigibiyim
böyle hissettiğiniz zamanlar olmuyormu sizsizindedede..

21 Aralık 2009 Pazartesi

been there, done that ,fucked it up, twice.

güzel bir gündü
gayet hemde
annemi özlemişim
sonra hızlı bir duş
sonra hemen bir hazırlık
güzel bir gündü
benzer biriyle buluştum.)

çok güldüm
boğazım hala gıcık hatta
keyifliydi
dalga kıyamet
ciddi ciddi konular bazen
güzel.
sonra biri daha geldi
o da tuz biber
keyife keyif
sonra hep beraber ferayeye.))


sonrada eve geldim
boğazımda bir gıcık
sesim hafif çatallanmış böyle
birazda başım tuttu.

yüzüm düştü
hay bu soğuk akşamlar.

18 Aralık 2009 Cuma

bundle


evet kısa bir direnmeden sonra gittim aldım
aldım evet
evet aldım
güle güle kullanayım
of.

I blew up your body, but you blew my mind..

+

liste shuffle daydı
sonra tanıdık bir ses duydum
odada yankılandı
"kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydık. yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

öldürüldük ey halkım, unutma bizi.."
dedi.
sonra o kadar da tanıdık sesli değil
ama tanıdık fikirli birini duydum:
"İnsanlar, insanlar niçin hapis yatar, niçin acı çeker, niçin Ziverbey Köşklerinde "Otağı Humayun" denen işkence karargahlarından geçer, niçin? Bunun bir nedeni var, daha iyi dünya, daha iyi daha iyi demokrasi, daha iyi sosyal adalet, daha ekmek ve özgürlük için... Birtakım insanlara niçin işkence yapılır, birtakım insanlara beş yıldan on beş yıla kadar neden hapsedilirler? İşte bugünkü gibi bir düzen sürsün diye..."

istanbul zaten
tükürüyor resmen üstüme
bir de.
of





+

aklımda o kadar çok şey var ki
yazamıyorum
çizemiyorum
konuşamıyorum
kusacak gibi oluyorum.
onu da yapamıyorum.
pek normal değil sanırım
şuan.

17 Aralık 2009 Perşembe

now u r here now u r gone.


kapıyı çarparak içeri girdi
yüzüme bile bakmadan banyo ya koştu
ağladığını anlamak için yüzüne bakmama gerek yoktu hoş
kapıda durup kusmasını izledim
kirpiklerinde yaşlar titriyordu
yanakları çirkin bir kırmızıydı
genede çok güzel gözüküyordu
yanına gidip saçlarını ensesinde topladım
tekrar hıçkırmaya başladı
dirseklerini klozete dayayıp ensesindeki ellerimi tuttu
yaşlarla kızarmış gözlerini gözlerime dikti
"bana yalan söyledin.."
biliyorum dedim içimden
onuda biliyorum
eğilip alnından öptüm
yüzünü yıkamasına yardım ettim
ve üstünü değiştirmesine
uyuyana kadar yatağının ucunda oturdum
nefesi düzene girdi ve sayıklaması geçti
atesine baktım odadan çıkmadan
sonra kapıyı aralık bırakıp çıktım
koridorun ışığını yaktım
gece uyanırsa korkmasın diye
hava serindi muhakkak ama yağmur durmuş gibiydi
ceketimi alıp atkıyı boşverdim
anahtarımla cüzdanımı kontrol edip kapıyı sessizce arkamdan çektim.

15 Aralık 2009 Salı

It's the stupid details that my heart is breaking for

Oh my baby baby I love you more than I can tell
I don't think I can live without you
And I know that I never will
Oh my baby baby I want you so it scares me to death
I can't say anymore than "I love you"
Everything else is a waste of breath

I want you
You've had your fun you don't get well no more
I want you
Your fingernails go dragging down the wall
Be careful darling you might fall..

I want you
I woke up and one of us was crying
I want you
You said "Young man I do believe you're dying"
I want you
If you need a second opinion as you seem to do these days
I want you
You can look in my eyes and you can count the ways..

I want you
Did you mean to tell me but seem to forget
I want you
Since when were you so generous and inarticulate
I want you
It's the stupid details that my heart is breaking for
It's the way your shoulders shake and what they're shaking for
I want you
it's knowing that he knows you now after only guessing
It's the thought of him undressing you or you undressing
I want you
He tossed some tatty compliment your way
I want you
And you were fool enough to love it when he said
"I want you"
I want you
The truth can't hurt you it's just like the dark
It scares you witless
But in time you see things clear and stark
I want you
Go on and hurt me then we'll let it drop
I want you
I'm afraid I won't know where to stop
I want you
I'm not ashamed to say I cried for you
I want you
I want to know the things you did that we do too
I want you
I want to hear he pleases you more than I do
I want you
I might as well be useless for all it means to you
I want you
Did you call his name out as he held you down
I want you
Oh no my darling not with that clown
I want you
I want you
You've had your fun you don't get well no more
I want you
No-one who wants you could want you more
I want you
I want you
I want you
Every night when I go off to bed and when I wake up
I want you
I'm going to say it once again 'til I instill it
I know I'm going to feel this way until you kill it
I want you
I want you
I want you

14 Aralık 2009 Pazartesi

komşu kızı

+
"..and than I broke up with you I tried to find somebody who s the exact opposite of you but clarke is exactly like you..it s like I am programed to find the same person, like there s some lesson I suppose to learn from it all.."

+
evet anlatacaklarımı fazla
biriktirmemeliyim sanırım tatlım.)
sonra çenem düşüyor gerçekten.)


+
dün babamla sinemaya gittik
onun seçimiyle michael moore un "capitalism:a love story"
michael moore u takip ediyorum
yani amerika bizim böyle düşünmemizi istiyor
onların bir oyunu bu da gibi gibilerden uzak durup bakmayı seviyorum belgesellerine
bu eserinde ise yönetmen yazar konu olarak oldukça içselleşmiş
yani konu daha bir amerika
daha az bir dünya
o yüzden filmin sonundaki alkışlara bir anlam veremedim.)
obamanın yeni başkanları olması onlar için belki bir
farktır ama bizim için pek bir
fark teşkil etmiyor
e en yarım akıllı türk ün bile bunu anlaması gerektiğini
var sayıyorum.
ama güzeldi
amerikanın yüksek bütçeli filmlere yansıtılmayan çirkin
kısımlarınıda görebildiğimiz böyle filmleri izlemekten belkide
gizli bir haz alıyorumdur kim bilir.
ama dün prens charming e de söylediğim gibi
fikrim şu
onlar 3-4 hadi 6 yıldır böyle çok bet bör bişeylerse
biz 10-15 hadi 30 yıldır böyleyiz
o yüzden bir çare amerikalılara geçemedim daha
bir çare ülkemden.)
genede 2012 olsun adını sen koy olsun(ona da geçen gittik) ne bileyim
neşeli hayat olsun
bunlardan sa gidilebilecek bir film diyebilirim
göğsümü gere gere hemde.)


+
ya sonra diye de bir parça vardı hatırlarmıyız hatırlarız
ajda pekkanın titrek sesinden güzel bir parçadır
bir arkadasım levent yüksel versiyonunu yollamış bana
oturdum dinledim
yalan yok.)
güzel parça bu da vesselam.
derdimi sormadın vb vb
anla beni sevgilim
bıraktım seni
kal hoşça kal
baya güzel bir ayrılık parçasıymış aslında
keyifli terketmeler gibi.))


+
sanırım "geniş aile" dizisinin katkısıyla
komşu kızının dönüşünü yaşıyor türkiye.
arabada tv de vb heryerde karşıma çıkmasının ardından bende arşivi karıştırıp bir dinledim
yeni versiyonuda kötü değil
özlemişiz efendim.)

-o-
bıgün istanbul güneşli!!!
sonunda
hava durumunun bir insanın ruh halinde bu kadar etkili olması
ne kadar olumlu birşey bilmiyorum ama
bugünün bana verdiği pozitif düşünme gücüyle
pekde umrumda değil şuan.)

12 Aralık 2009 Cumartesi

frogs

felixle bir süre miyavladık.
sonuç:
onun sesi daha yüksek çıkıyor.
sanırım uzmanlığı oldugundan.
yorgunum böyle
vücut yorgunluğu değil.
shuffle da manga denk geldi
"pişmanım erken vazgeçmekten kendimden"
gibi bir laf
yok ama ben vazgeçmedim-miyorum.
hala küçük bir şımarık
ve en önemlisi
benim nasıl hissedip
neyi istediğim hala.
This happens. This is something that happens.

kumsalda

dünkü ruh toplama işinden sonra
bugün hıncımın tamamı kadarını spordan çıkardım sanırım
yürüdüm olmadı
koştum bileğim ağrıdı
sırt çalıştım karın çalıştım
salata yedim
nar suyu içtim
spor salonlarında iki önemli durum olduğunu farkettim
salona hakim olmalısın
kim girmiş kim çıkmış devamlı göz kontağı
ama kontak anlık olmalı
uzun bakmamalısın
hayatın her kısmında oldugu gibi uzun sürerse yanlış anlaşılır
ve kulaklıklar
ikinci önemli konu bu
kulaklığın olucak
bozuk olmayacak
ve en önemlisi
onu giderken unutmayacaksın.
böyle sıradan birşey bunların dışında
gidiyosun terliyosun
duş muş
sonra iyi hissediyor ama insan kendini
mesela ben istanbulu seviyorum
denizi falan gözebiliyorum istediğim zaman.
adalara aşığım mesela.
günüm iyi geçmiyor onları görmediğimde.
arada sahile inio kontrol ediyorum yerlerindelermi diye.
hastayken dışarı çıkamayınca huysuz olmamda ondandı
sanırım
neden bilmem sanki kaybolmuşlarda
etrafımdakilerde bunu benden saklıyolarmış gibi bir his vardı içimde
sonra anne kuş beni aldı sahile götürdüde bir gün sağolsun
gözümle görüp inanıp rahatladım.

gündemimizdeki bir diğer konu şarap canavarı olma durumum.
sanırım aklımda şarapla ilgili zamanı gelen bir istek(an isteği)
var ve onu yapmadan geçmeyecek
hani aklınıza bir parça gelir ve onu
dinlemeden aklınızdan bir türlü çıkmaz
onun gibi birşey
durum şu
gerçekten güzel bir manzaraya karşı
böyle çoraplarımla
benden büyük bir koltukta(bu kısım önemli çünkü
boyutum dolayısıyla koltuklarda virgül gibi kalma
isteği küçüklüğümden beri içimde kalmıştır)
gömülüp elimde bir kadeh şarapla oturmak istiyorum
sıcak olsun böyle
ama dışarısı yağmurlu yada sadece soğuk olabilir
farketmez yani
aksam olmalı ama
neyse
bunu yapacak vaktim yok bugünlerde
saçma sapan bir işi olmadan yoğun olmak durumu içindeyim
dolayısıyla bu
şarap fantezisini saçma sapan sıkıştırılmış zamanlara birer kadeh sıkıştırarak geçiştirmeye çalışıyorum.
ama gel gör ki gelişme yok
dolayısıyla
hakkını vererek bu durumu halledene kadar
üzüm suyuna hayır demeye karar verdim.
güzel bir kalecik karasını o koltukta içene kadar
.)
sadece soda.
cheers.

10 Aralık 2009 Perşembe

sahilde

ben bugün kocaman bir ego balonunun içinde kıyısında arkasında
sayesinde sebebinde
öyle birşey biraz
biraz yahşide
azıcık
kargı
da
öyle böyle deniz kıyısındayım..

9 Aralık 2009 Çarşamba

e eyvallah

dün gene şarkıydı parçaydı
sözler di
hem boşluğa söylenmiş
hem kastedilmiş
dün bomboş tu
dün kocaman bir çığlıktı
gözler gibi kocaman
balkondan kedi köpek beslemekti
bir odayı kümes yapmaktı
dün yalan dı
dün uzun süreden sonra gelen
ilk pişmanlıktı
dün bağlandım ben yalanıydı
dün kendi yalanına kanmaktı
dün iş bulmaktı
dün istifa etmekti
ellerimi açabildiğin yere kadardı dün
iki ayrı renk aynı model ayakkabıydı
dün seni yakandan tutmak
gözlerine
ta içine bakmaktı
tatlıca canım demekti
derin bir nefesti
anla diye ölüp ölüp dirilmekti
ve duvarlarla karşılaşmaktı
bomboş bir odanın duvarları
camsızlığa isyandı dün
omzunun üstünden arkana bakmandı
çok kapalılıktı dün
bir türk filmiydi
sıfır yılmaz güneydi.
özlemdi

dün saçmalıktı
dün inkar dı
dün sen nerdeydin hesabıydı
dün hesaplara lanet okumaktı
dün bir hata daha yapıp
hata ne ki demekti
dün sana ihanetti belki
ama sen ilgisizdin
farkedilmeyen ihanet
hala ihanet miydi?
yumruğunu ısırmaksa dün
elinden bir parça koparmaktı
dinlerinin üstüne düşmek
bembeyaz spor ayakkabılar
saçma sapan renkte ojelerdi
açık seçik bir fıkraydı
dün başrollerdi
değişimdi
biçimliydi
ama herşey gibi o da bozulmuştu
gelme demekti
kalma demekti
gitme demekti
klasik insan dı dün
dün gene insanlardan nefret etsende aşık olmaktı
sonra vücudunun o parçasını kesip
bir kutuya koymaktı
kutuyuda kilitleyip ..
neyse demekti bugün
neyse diyerek susmaktı
yok olmaktı
son demekti sonra
bu son diyerek susmaktı
elinden gelenleri saymaktı
hesabına göre vicdan almaktı
dün kağıt çiçekleriydi
frezyalardı
nergislerdi
mis gibi yasemin kokusuydu mesela
neon ışıklarıydı dün
tezattı
toz du
alkol dü
alkollü kararlar
ama pişmansızlıktı
zaferdi dün
paraydı
mutsuzluktu-mutluluktu
saç bantlarıydı renk renk
kızılderililere hayrandı dün
bugün se yappi lerle arkadaş
sözlerle sarhoştu dün
bugün ün damarlarında kirli sözler akıyor
dün yemyeşildi
denizden yaprağa her tonuydu hatta yeşilin
yeşil lolipop tu mesela
elmalı
dün kırmızıydı
dudaklar gibiydi
parlak
ıslak
yapış yapış olduğu bilinsede
dokunulmak istenen bir kırmızı
dün arsızlığı
şiddetten sıyırmaktı
suyuna ekmek banıp yemekti

neyse..
dün diyorduk
dün yakanın hemen solundan tutmaktı seni işte
hafif sirkeleyip kendine çekmekti
nefeslerin karışmasıydı
havadaki buharların karışmasıydı

gör artık anasını satıym dedim ben belki dişlerimin arasından
yada görmüyomusun diye mızıldadım
gözlerimde dolu doluydu
çok acıklıydım
yada sinirliydim sımsıcaktım
kafanın hemen yanında duvarda patlayan
tabaklar çanaklar fırlattım sana
bağırmaktan boynumun kenarındaki kaslar çıktı titredi
yada belki
sustum hiç konusmadım bir daha seninle
yada yada..
en önemlisi "ama"
ama sen görmedin
mızıldanmamı duymadın yada önemsemedin
acıdın ama tam nedenini düşünemedin yada düşünmedin
sinirimden ürktün hatta
biraz hoşuna bile gitti
sıcaklığını içine çektin
sonra sustuğumu geç farkettin belki
küçük birşeye kızdım sandın önemsemedin
yada sadece sesim kesildi ne dediğimi duyamadığını sandın
sende duymuş gibi yaptın..

ama ben bunları bilmiyordum
ve yakanı bıraktım
bir adım geri çekildim
bir daha bir baktım sana şöyle
insan olmuşsun sen be.)
güldüm gittim
dahada gelmem.

hı?

"ben seni özlüyorum
sen beni özlemiyor musun?" dedi sonra

7 Aralık 2009 Pazartesi

çpkd

now that finally u r out.
life looks much more easier...

2 Aralık 2009 Çarşamba

ölmüşüm ben

akılsız başın cezasını
sadece eller ayaklar değil
gözler çeker mesela
yada dil
bazen kulaklar
ama genede en çok gözler çeker
gözler kamaşır
gözler susma yetenekleri yok iken
böyle bir şeyi yapmaya fiziken uygun değilken
susmayı denemek
susmayı öğrenmek zorunda kalırlar
bir tek gözden akan bir yaşı tutmanın
ne kadar imkansız birşey olduğunu bilirlerken
tutmak için herşeyi yaparlar.
buna zorlanırlar
ve suçlu akılsız baştır yine
tek kurbanı elbet gözler değildir
ne dedik
dil.
gözler çabalar didinir tabii
ama o tek gözdeki tek göz yaşını tutmak her zaman olmaz
ve düştüğü an gözler pes eder
dil orda girer sahneye
karşısındaki kulaklara zehir olmak için yaratılmamış olmasına rağmen
hatta fiziken buna uygun değilken
bir bir söyler zehrini ki gözler den alsın suç u
yutup bir güzel sindirsin
karşısındaki kulaklar için zehirleyip kussun sonundada..
ama dil bu
kemiği yok bir kere
o yüzden o nun başarısıda kesin değil
yer gelir sürçer
bazen kekeler
duraksar o an karşıdaki gözler delirmiştir artık ve kulaklar doymuştur zehre
o an karşıdaki dil tutamaz kendini işte
ve kendi acısından saçar
paylaşır belki azalır diye ama
acı paylaşılarak azalmaz
bu durum karşısında kişinin elinde birde kulaklar kalmıştır işte
kulaklar duymamak için elverişli değillerdir ama
bunun için değildir varlıkları
karşılarındakinin her zehirli acılı kelimesini her harfini dinlerler o yüzden çaresiz
ve
gözler sıkı sıkı kapanır
dudaklar birbirine yapışır
eller le ayaklar zaten akılsız başın suçundan cezalı
kulaklar bir başlarına kalırlar..

dedim ya akılsız başın cezası bu hiç öyle ellerle ayaklarla küçümsenecek kadar az değil.
akıl belki tartışmaya açık göreceli bir kavram evet ama
malesef suç değil sanırım.

29 Kasım 2009 Pazar

uyandığında seni kim ilk görecek?

bacaklarıma sürünen bir kuyruksun sen
ve gözlerin her sabah gözlerime değdiğinde buzlar boynumdan koluma sürülüyor.

17 Kasım 2009 Salı

define word 'günah'

"inkar edemem
içimdeki ne ise
o yansıyan gözlerimden."

6 Kasım 2009 Cuma

perfeksiyonist

çok arkadaşa sahip olmanın vurgusunun
nerde bitip nerede tekrar başladığının bir sen belki de 3 sene öncesinden
daha iyi ayrımını yapacak derecede algımın açıldığının farkındayım.
belki insan beyninin çalışma şekli
yada belki kendinin normal olduğunu sana bir çocuğun aslında en uçuk örneği vermek gerekirse 3 gözünün olması
ama normal ne ki değil mi?
kime göre neye göre
dün saygıdeğer dostum sbist beni bu konuda çok net bir cevapla susturdu
belki kendisi farketmemiştir o an ama sustum kaldım.)
dflx-kime göre neye göre?
sbist-bana göre.
nokta.)
ikili diyaloglarda cevabı verilmiş gibi dursada ve gerçekten de doğru cevap olsada
işin içine o çok 'arkadaş' tan oluşan grup girdiğinde olay gene 5 bin boyut kazanıyor sanırım
ama özüne inemediğimi farkettim yada öz den uzaklaşmışım diyelim ama nerede yaptım bunu bundan pek emin değilim
çünkü bu yola çıktıgımda önemli olan benim
ama sadece benim cevabım dı
yada farkında oldugumdan beri..
falan filan.
neyse
biri bana neyse yok dedi geçenlerde
neyse yok!
ne diyeceğimi bilemedim
uzun süredir kimse bana neyse yok demedi
belki diyemedi
o da diyip diyemeyeceğinin farkındamıydı
yada bunu düşünmüşmüydü dahi emin değilim
ama söylerken emin gibiydi.
herneyse.)
arkadaslar diyordum
dün aziz dostum sbist
ne çok arkadasın var dedi
bnde çok tanıdıgım insan var
az paylaşımda bulunduğum insan var
dedim
ama cümle daha süslüydü.)
dün başka bir dostum
başka bir konuda
sonrada her konuda
bana
"belkide sen bunu, bunları çok kolaymış gibi gösteriyorsun.."
dedi
ne anladık?
dün çok susup kalmışım
belki durum bu
belki hayat birşeyleri yapıp yaşayıp zorlanıp debelenip
çok çok kolay 'mış' gibi gösterme sanatıdır
yorulup geride kalanları vuruyorlardır belki
yada bize düşenlerin vurulduğu söylenmiştir hep
ve ibret olsun diye atları vurmuşlardır
böylece ne koşarken arkaya bakmaya cesaret ederiz
ne de vazgeçip bırakmaya
ve bu gözdağı yüzünden ve tekrar
bilinmemezlik korkusundan
hayata devam ederiz
herşeyi
çok kolaymış
gibi göstererek
..
üst üste gelmesi ironik oldu
ama sanırım bana bazen böyle pekiştirmeler şart
lakin unutkan bir insanım
ki kaldığım yeri unutmadan .) bu unutkanlık konusuna değinmek istiyorum
unutmak kişinin farkında olmadan tercih ederek yaptığı birşeymiş meğersem
yok artık dediğim bu belirlemeyi
tecrübeyle tasdikleyince şaşırdım açıkcası
hayatımda bana huzursuzluk vermiş
gerçekten üzmüş incitmiş ne varsa
detayları gitmiş
kendileride silik
hani o kadar silik ki
olayın olduğu evet ortada
ama ben detayları hatırlamadığım için bende aynı
etkileri uyandıramıyor
eh böyle bir mükemmel işleme becerisine
kısaca kendine
nasıl hayran olmaz insan.)
bir rastlantılar silsilesiyle
mükemmele ulaşmanın bu kadar kolay olduğu her aynaya baktığımda yada etrafıma
bu kadar bariz örneklerle karşımdayken
neden uğraşalım
bırak rastlantıların kollarına kendini değil mi?.)
unutkanlık
unutkan bir insanım özetle
neyse
ne diyordum
hayat
insanın karşısına
hep değişik formlarda vazgeçme ve devam etme seçenekleri sunarken
aslında amacın zaman geçirmek olduğu kuşkusu hep ensemin azıcık üstünde sağ tarafa doğru duruyor sanırım
yapabileceklerimin
hep bir jetonu atarsan oynu oynarsın
jetonu almak içinde şunları şunları yapman lazım
onları yapabilmek içinde şunu bilmen gerekiyor ki
onu öğrenmekten geçen yol da şurası
dolayısıyla insanın biryerde
önden buyrun deme ihtiyacı duyması bence çok da
burundan ayran fışkırtma ve OHA deme tepkisini almamalı..
diyorum
ve bu kısımda şunu belirtme hissimin dalga dalga içimden çıkmasına göz yumuyorum
iyi olmanın düzgün olmanın kolaylığının farkına varıcak kadar iyi ve düzgün oldum ben
tersi durum içinde aynısı geçerli
şimdi sadece hangi durumda hangisi beni daha kolayca ileri götürebilecekse öyle devam ediyorum..
azizlik belgesi değilse amaç
hayat pek de zor sayılmaz.

27 Ekim 2009 Salı

derin

2nci güneşli günüm
istanbul daki mermer tavanlar yağmurla zorlanıp kafama çatırdasada
benim için gerçekten güneşli heryer.)

dün sevgili edinmekti
dün terketmek terkedilmekti
terkedilmenin en büyük ödül olacağını bilecek kadar ilişkilenmiş olmaktı dün
terketmeyi yutup geçmekti

dün yumuşacık bir kürktü
iki mavi bilyenin yerinden oynamasıydı
avucunda kalbini tutmaktı
ellerinin ilk defa terlediğine şahit olmaktı
ve sözlere şehit düşmekti

dün sıcaktı
vızır vızır dönmekti
görüp şaşırmaktı
dün iki ye bölünmek ne acı derken
sağına soluna bakıp hiçbirşey görmemekti

dün öküzgözü boğazkereydi
papazkarası
çalkarası
horozkarasıydı
kalecikkarasıydı

dün teşekkür etmekti
haklı olmak
ve çok gülmekti.))
içten içe kahkahalarla
ekran başında tebessümle

haklı olmaktı,haklı olduğuna bir defa daha şaşırmamaktı
yeteneğine hayran kalmaktı
kendi kendini kutlamaktı
kırmızı ojeydi dün
sevimlilikti
gülümsemekti bol bol
makyajsızlıktı
göz dü
koccaman gözlerdi.)

sakin olmayı sevmekti dün
'için acıyor' diye bir ses duyup
kulak asmamak sakin sakin bakmaktı
gene kızılmaktı
gene anlamamaktı
gene sallamamaktı

dedim ya terketmekti dün diye
terketmenin fiil hallerini düşünmekti haliyle
aldatmak aldatılan kişinin bilmeden terkedilmesimiydi acaba?
yada aldatmakta kişiden kişiye göre değişirmiydi
fiziksel değil akılda dahi olduğunu
bu kadar net savunurken
nasıl? dı
yüzün kızarma özelliğinin
askıya alınması.)

yüce aile kavramına hiç sahip olamıycak 2 kişiye acımak seninde öyle olma durumunu ateşlermi yazık diyenin başına yazık denilen durum gelirmi? diye düşünmekti dün..
gene de yazık.)) diyip gülmekti

lily allen dinlemekti dün
gossip le coşmaktı
doors la kararmak
alaycı olmaktı

dün davetler almaktı
manzaralı bir salonda shiraz la pisi pisi lenmekti
bıyıkları titremek
ağzı sulanmak ama ı-ıh demekti dün
içinden..

çok gülmekti dün
çok vakit harcamaktı
içini görmekti karşındakinin
anlamaktı
anladığımımı sanıyorum diye düşünmekten
vazgeçmemekti genede

kuşkunun değerini bilmekti yani dün
kuşkuya sarılmaktı
alıp başucuna koymak
hatta yatarken koynuna almaktı
kuşkuydu bizi kırılmaktan koruyan dün
şimdi ihanet olmazdı

sevgiydi dün
koşulsuz varlık sevgisiydi
din le paçayı kirletmeden
kan ı sevmekti
hücreyi sevmekti
bağışıklık sistemini sevmekti
ten i sevmekti

herşeyi bilip insanoğlunun anlayabileceği kadarını
paylaşmaktı dün
kafa karıştırmaktan
kaçınmaktı

deli gibi gitar çalmaktı
penaları dondurmaktı

geçmişten neleri atıp neleri tutabileceğinin farkına varmaktı
masmavi gözlerdi
bir tane 'ben' di dün
senin benin var diyip
türkçeye hayran kalmaktı

röntgencilikti dün
kameralara el sallamaktı
elbiseler almaktı
yok olan üzuvlara torba geçirmekti
yok olan insanları mezara koymaktı
kalan posalara gülümsemekti
dalga geçmekti
dedim ya
gülmekti.)

çok güldüm
ağlarım aksama artık diye düşünememekti
aksamda ağlamamaktı haliyle

dün biraz şiş ti
biraz çürüktü
biraz bıraktığımdan daha zayıftı
ama hala güzeldi

tekrar aşıktım ben dün e
tekrar diriydi
dün dü gerçek olan
günün son ışıklarıyla masal olmuştu

nubuktu dün
yılan dı
para solventinin aids mücadelesiydi dün
kinayeydi
teşbihti
mecazdı
canım benim ya diyerek sarılmaktı
olduğu gibi kabul etmekti
değiştirmeye çalışmamaktı

dün bisiklete binmekti
kırmızı parlaklıklara dalıp gitmekti
gülünce çizgi olan gözlerdi
karavan parklarıydı
kuru yaprakların altındaki çamurdu dün
ve milyonlarca küçük canlının evreniydi

dün ben bir evren yok ettim
spor ayakkabımın tırtıkları arasında
bana tapınan bir toplum yarattım

dün pişmanlıktan uzaktı
dün berraktı
dün olan olmuş derken
kendini yumruklamaktı
dün
ataköyde uçakların kalkıştan sonra gökyüzünde bıraktığı ses yarıklarıydı

dün sabırsızlığa sabırla bakmak
sınırsızlığın sınırını çizmeye çalışmaktı
biraz zordu
ama elimiz alışmıştı herhalde artık

dün yeni bir insandı
farklı bir hayattı
sıcaklıktan uzak
senden bile analitikti
sen gri tonlarla bezenmiş bir buzdolabıydın
arada sırada kapaklarını açıp kapamandı tek farkın
ama için rengarenk tatlı meyvelerle doluydu artık
ve sen paylaşımcıydın
artık.

bugün tamirat
bugün teferruhat
bugün
geldi.

18 Ekim 2009 Pazar

nınını

Bir gün, bir gün, bir çocuk

eve de gelmiş kimse yok

Açmış bakmış dolabı,

Şeker de sanmış ilacı.

Yemiş yemiş bitirmiş,

akşama doğru bir sancı.

Kıvrım kıvrım kıvranmış,

Hastaneyi boylamış..

14 Ekim 2009 Çarşamba

nn

7 Ekim 2009 Çarşamba

3 Ekim 2009 Cumartesi

..

ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını, bir kere eğemedim bu kadının başını.
kaç kere sürükledi gururumu ölüme, fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.
cevapları o kadar heyecansız ki onun, kaç kere iman ettim, hiçliğine ruhunun,
kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi, güzelliğin önünde dolup, çarpmadı kalbi.
ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal, ne de ayaklarında kırılan ince bir dal
onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor.
bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor...
dönüyoruz yine biz bir uzun gezintiden, gönlümün elemini döküyorken ona ben.
o bana kendisini gülerek, naklediyor, bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı diyor.
ya bu kadın delidir, yahut ben çıldırmışım.
ben ki, bir çok kereler kırılmışım, kırmışım, ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı,
birden onun yüzüne haykırmak ihtiyacı, alev, alev tutuştu yangın gibi,
bir dakika kendimin olamadım sahibi, hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim,
yola mağrur uzanan gölgesini çiğnedim.

nazım hikmet (başı eğilmeyen kadın)

25 Eylül 2009 Cuma

closer

Stranded in this spooky town
Stoplights are swaying and the phone lines are down
This floor is crackling cold
She took my heart, I think she took my soul
With the moon I run
Far from the carnage of the fiery sun

Driven by the strangled vein
Showing no mercy I do it again
Open up your eye
You keep on crying, baby
I’ll bleed you dry
The skies are blinking at me
I see a storm bubbling up from the sea

And it's coming closer
And it's coming closer

You, shimmy shook my bone
Leaving me stranded all in love on my own
What do you think of me
Where am I now? Baby where do I sleep
Feel so good but I'm old,
2000 years of chasing taking its toll

24 Eylül 2009 Perşembe

su

bugün değil
ama epeydir
ben biraz sancılı biraz düşünceli
sıkıntılı biraz
biraz çığlıklarla
biraz elimi ısırarak
gözlerimden yaşlar boşandı
ve doğdum..
kocaman bir bebekken
yaşlı bir kadın doğurdum
gözlerinin etrafı kırış kırış yapayalnız.
aklında birtek mavilikler var.
bencil ama yorgun.
umut değil ekmeği artık.
ve emeklemediğinden yerlerde değil gözleri.
görüyorum benin bana kaybettirdiklerini
ellerimden terli parmakları kayıp gidiyor ve her denizin aksi yönünden
tepelerden estiğinde rüzgar kulağıma
şikayet dolu sesleri çalınıyor.
hak veriyor içimden çıkan yaşlı kadın
bebekse hala ağlıyor ellerine batmış kıymıklara
ama gene gözü yollarda
--
yepyeni bir başlangıç dedim yolda
seçme şansı
kendi hayatına kimseye sormadan yön vermek
sonuçlarını kaldırmayı göze almak
şikayetleri kabul edebilecek tek kişi olmanın ağırlığını
sırtlaya
bilecek miyim?..

sorusunun bir opsiyon olmadıgını görmenin verdiği
şok mu?
yada
yaşlılığın verdiği eklem ağrısı mı?..
her ne ise bu
çok şehit bıraktı ardında bu bebek
ve çok kalp yedi büyümek için
artık
ağzında sadece kan tadı
ellerinde başka kalplerin terleri
ve gözlerinde hep geçmişin gözyaşları var
tuzdan çatlayana kadar dudakları
yürüsün şimdi..
--
bundan sonrası yeni..

13 Eylül 2009 Pazar

whatever

algının insana anlattıkları
iyi ve kötü de oldugu gibi(en basit örnekle)
kişiden kişiye değişir..
ama bende birşeylerin farkındayım
ve bunlara saygı duyuyorum;

üzgün gözlere
titreyen ellere
heyecanla yapılmış bir makyaj yada traş operasyonuna
farklı renklerde çoraplara
heyecandan ksıılmış seslere
çözülmüş bir bağcığa
anlatılması uygunsuz yerde anlatılan bir anıya
kimsenin anlamadıgı dolayısıyla gülmediği bir espriye
küçük tuvalet yazılarına
masumluktan uzak itiraflara
arsızlığa(boyu kdar ama..)
ne kadar içse sarhoş olmayanlara
ne içse sarhoş olanlara
ne yese kilo almayanlara
su içse yarayanlara
kitap kurtlarına
sosyopatlar hariç çoğu kişiye..
yazar tıkanıklığına..
ah..
neyse..

23 Temmuz 2009 Perşembe

me

They say the heart is shaped just like a fist
Holding in it's feelings
I say the heart is like an open hand
Holding out and healing

16 Temmuz 2009 Perşembe

bak

-
gözleri büyüdü
yada ben gözlerine kilitlendim
kahverengi denizler geldi aklıma
ordan kahverengi kayalıklar
derin dehlizleri olan
dik
keskin
sonsuz
girintili çıkıntılı kayalıklar
kahverengi bir gökyüzünün eşlik ettiği
güneşin bile tozlu oldugu
bir hayat
benliğini beniyle aradığı için yok olmanın eşiğinde.
inatçı rüzgarlar geldi aklıma
gözlerime kumları tozları doldurup
beni kör eden
canım yandı
çektim gözlerimi.



--
gözleri büyüdü
yada ben gözlerine kilitlendim
baldan denizler geldi aklıma
ordan peteklerden tepeler
baldan çağlayanları olan
coşkulu
yumuşak
sonsuz
parıltılı altından tepeler
parlak sarı bir gökyüzünün eşlik ettiği
güneşten bile bal damlaları akan
bir hayat
benliğini beniyle aradığı için yok olmanın eşiğinde.
baldan gözyaşları geldi aklıma
kirpiklerimi birbirine yapıştırıp
beni kör eden
canım yandı
çektim gözlerimi.

5 Temmuz 2009 Pazar

%99

bugün ölebiliriz diye düşündüm
her an birimiz
saçma bi sebepten
durduk yerde
anlamsızca
çok erken
çok gereksiz
çok hemen
ölebiliriz
ve ben sadece zaman geçsin diye bekliyorum
baktıgım bütün yollar açık aslında
ve biliyorum
çoğu şımarık diyebilir bana
ama 1 e 99 olunan şu yüzdede 1 lik siz kendinizin 99 oldugunuzun farkındaysanız
eğer
emin olun hayat zor..
ve dünya o kadar anlamsızki
evet uçurtmayı vurmuşlar..
ama
ben
99
um.

3 Temmuz 2009 Cuma

budur

gene bir gece
hemde lacivert bir bodrum aksamı
öyle haybeye değil yani
gene güzel başlayan bir günün sonunda bir aksam hemde
lacivert deniz
lacivert gökyüzü
tek farkları yıldızlar
balkon boş
sadece cırcır böcekleri inadına sesli
derken "sevemedim.." diye bir ses
cırcır böcekleri bile sustu
yada rakı görevini yapıyor artık..
herşeye
herşeye ama
inancını kaybederken
bir ele tutunmak
yukarı çekilmek yada sağa yada sola
en azından kalbi olan bir tene
derken onunda gitmesi..
bomboş kalmak gene..
inadına hırçınlaşmak
duvarlarını son bir gayret tekrar örmek yere dağılmış molozlardan
hatta yeni tuglalarla üstüne sıra geçip yükseltmek..
o bar a o bomboş suratla o keskin bakışlarla girmek
inancım yok artık demek
içten içe yalan söylemek
ama o iç öyle büyük duvarlar ardında kalmış ki
sen bile duymuyorsun artık..

tried..

denedim denedim
susmayı
uzağa bakmayı
tek ayağımı aksi yöndeki elimle arkadan tutup leylek gibi durmayı
bazen koltukta baş aşağı durmayı
(hemde yüzüm kızarana kadar)
orta parmağımda yüzük parmaımı aksi yönlere ayırıp dier parmaklarıma yapıştırmayı
saçlarımı çekerek koparmayı
insanların gözlerine hiç durmadan bakmayı
(rahatsız oluyolar)
ellerimi çıtlatmayı
ip atlamayı
bağırmayı
dilimi burnuma değdirmeyi
gürültüyü sevmeyi
sessizliği sevmeyi
karanlığı sevmeyi
korkmayı..
insanları anlamayı
insanı anlamayı
nefes nefese konusmayı
öyle konusanlara sempati duymayı
yüksekten korkmayı
o alt geçide 60 dan aşağı bi hızla girmeyi
düşünmemeyi
boşvermeyi
siktir etmeyi
siktir etmemeyi
alkolsüzlüğü
alkollülüğü
tırnaklarımı uzatmayı
kısacık kesmeyi
yeşili
kahveyi
siyah gibi kahveyi
değersizlere değer vermeyi
değerinden fazla değer verilmişlere onu haketmişler gibi davranmayı
üşüdüğümde üşümemiş gibi davranmayı
terlediğimde mızmızlanmayı
denedim bunları..
denedim yani
suçlayamazsın beni..

1 Temmuz 2009 Çarşamba

what would I do in that position?

I cant remember when was the last time I saw you cry
I cant remember if I ever saw you cry
I keep trying to remember your face
I keep trying to remember your voice
but it seems to fade away
the harder I try
the heavier I fail
there is something funny about you
the way you laugh may be
or the way you get serious right away
or may be I was the funny one
I put the funniness in us
between us
at least I think we had an us
from all of those memories I lived
from all of those places I was
from all of those people I knew
I am picking you
from your gingham shirt s collar
taking you in
feeding you
putting funniness in you.

22 Haziran 2009 Pazartesi

sizli bizli

normal insanlar
kendine kendini itiraf etmek için sarhoş olmaya
sarhoş olmak içinse alkole gerek olduğunu düşünürler
ama biz kendiyle kendinden nefret edecek kadar
zaman geçirmiş insanlar
biliriz ki
hiçbir sarhoşluk insanın kendine bakmasını
sağlayacak kadar baş döndürücü değildir
ve hiç bir alkol insan sarhoş olmak istemedikçe
sarhoş edecek kadar etkili değildir.

14 Haziran 2009 Pazar

öle2

madem ki bir aşkın var, ne güzel tadını çıkar...her şeye boşver ve aşkı yaşa...
ille de büyük aşk olması gerekmez;yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki çıkarmasını bil...
çok büyük umutlar bağlama,yarını hiç düşünmeden,günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...
sevgide geleceği düşünürsen aşkı bombok edersin.
sakın haaa ...sonsuz monsuz diye herifin başını yeme...her şeye boşver;öylesine sev ki, sevdiğin erkeği bile umursama,salt kendin için sev,bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın sevgiler kalır sonunda,

aslolan aşktır yaşamda...dolu dolu, dolu dizgin,zilzurna,saniye saniye aşkı yaşayarak sev...
iki yil, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
ister sürer, ister sürmez....sen o anı yaşa yeter ki...
yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme;çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...anılar kazanıyorsun daha ne...iç o zaman, sarhoş ol...
yüce yüce şeyler düşünme severken, sevgiyi berbat edersin;çünkü sevginin kendisinden daha yüce bir şey olmaz...

aferin sana seviyorsan,seviliyorsan...sakın kuşkulara kapılma.
severken yirmi yıl sonrasını değil,yirmi dakika sonrasini bile düşünme...an an yaşa, derin derin hem de...afferin sana...çok sevindim.
işe güce boşver...keyfince yaşa, sev...sevildikce sev,sevilmeyince de tastamam boşver
ve o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...o yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda .........kollarımızla sararız...
o zaman da hiç üzülmeyeceksin.çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;günün birinde anamız bile bizi bırakır gider,ama o yalnızlığımız,biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
severken bunları düşünme,lütfen yarınsız sev ki, sevginin tadını çıkarasın.

hadi, sevgiyle öperim. yaşa sen...

aziz nesin/yarim kalmiş öyküler

11 Haziran 2009 Perşembe

just jack

bir gün gel
sana içimdeki benden dağları gösteriyim
benim şehirlerimden benim parklarımdan geçelim
bir gün gel
benim dünyamdan büyülen
ben den dağlara hayran kal
sana anlatayım ben den daha güzeli neden yok

7 Haziran 2009 Pazar

hiç

klarnetin sesini sevdim
hep sevdim
salıncakta sallanırken içimin hafif titremesini sevdim
yada araba yada bisikletle bi yokustan inerken olan
vampir hikayeleri her zaman hoşuma gitti
dişler
kedileri
ilk gördüğüm andan beri sevdim
kalbi atan yaşayan
herşeyi sevdim
biryerde bazılarını daha az sever oldum
bazılarını görmez oldum
biryerde
birşeyleri
sorgular
oldum..
kendimi birşeylere kandırıyorum diye düşündüm
kendimi bu fikirden vazgeçirdim
ben neymişim be..

3 Haziran 2009 Çarşamba

yeniden



uzun saatler güzel bir manzaraya baktım
aklımda ise hiç de güzel olmayan manzaralar vardı
belki de bu sebepten
görüntüler buğulandı yer yer
ben sustum yer yer
maskem düştü yer yer
çoğunlukla iyiydim ama
bugün gene güzel bir manzara var karşımda
günaydın dedi güzel bir ses
ve küçük bir gülümseme oldu evet
ama gözlerimde
sonra verdiğim sözleri yerine getirmeye çalıştım
biraz çalıştım
çalışırken düşündüm
kırmızı beni bozuyor..
çok düşündürüyor
saflıgımın ne kadarına hala sahip oldugumu düşündüm mesela
gitmesine sebep olan kişilerden özrü diledim
haklarında çok çok kötü şeyler düşünüyorum çünkü
zihnimin kirlenmemiş bir bölgesini aradım
küçük grilerin arasında
buldum
nispeten kuru
çekildim
dizlerimide karnıma çektim
ileri geri sallanmadım
dizimi sektirmedim
öyle daldım gittim
yeniden kelimesini irdeledim..
hala çok zor geliyor..

30 Mayıs 2009 Cumartesi

nice

"birinin önce sizi çok sevip sonra hiçbirşey hissetmiyor hale gelmesi
beni hep hayrete düşürmüştür
bu durumda çok canım yanar
birinin beni terkedeceğini hissedersem
herşeyden önce davranırım
ve önce ben gidip ondan ayrılırım
işte bir tane daha
harcanmış bir aşk hikayesi daha
bu kez gerçekten çok sevmiştim oysa
birgün bir yerde karşılaşıp birbirimize yeni sevgililerimizi
tanıstıracağız
aramızda hiçbirşey olmamış gibi davranacağız
sonra birbirimizi daha az düşüneceğiz
daha az
ta ki
birbirimizi unutana dek
nerdeyse..
benim hikayem hep aynı..
...
hayatta bir an gelir ve bir ayrılık daha kaldıramayacağınızı hissedersiniz
ve o kişi çoğu zaman sinirinizi bozsada
zamanınızın yüzde 60 ında kızdırsada
onsuz yaşayamıyacağınızı anlarsınız
ve o kişi her sabah yüzünüze hapşırarak sizi uyandırsada
evet
onun hapşrklarını
başka herhangi birnin öpücüklerinden
daha çok sevebilirsiniz
.."
marion-2days in paris

28 Mayıs 2009 Perşembe

istisnalar kaideyi bozmaz


ondan dinliorm

"heyecanını kaybetmişsin
yok inancını kaybetmişsin
doya doya sarmamışım
bize çok günah etmişsin"

yaptım anasını satim
gene olsa gene yaparım
daha iyisini daha beterini yaparım
böleyim ben yaa
aaaa

ilah-i



ben senin için birşeyleri değiştireceğim
yavaş yavaş
usul usul
kötü şeyler daha iyi gözükecek gözüne
iyiler daha da iyi
çirkinler güzel
güzelleri dünya güzeli
bir süre bakma sen genede değiştirdiklerime
sen aslını bildiğin için
alışamayacaksın
yalan demek gelicek içinden
rol demek gelicek
ben karşına dikilip
kime göre
neye göre diyeceğim sana
bana cevap vericek gücü bulamayacaksın kendinde
çünkü
o yönünüde değiştirdim ben..
o yüzden
bir süre bakma sen yaptıklarıma
bırak yıllar geçsin
tamam aylar yada..
unut yeter..
sonra sende herkes gibi olacaksın
garipsemeyeceksin değişiklikleri
onlar sanki hep öyleymiş gibi gelicek sanada
sende gitmiş olacaksın
geriye bir ben kalacağım
hepinizin ilk halini bilen
ama problem değil
unutkan bir insanım bende..

25 Mayıs 2009 Pazartesi

umudum var

bigün sedefli ojeleri gerçek anlamda seveceğimden
deniz kestanesi yiyebileceğimden
dolgu topuk giyebileceğimden
avazım çıktıgı kadar bağıracağımdan
birine okkalı bir tokat atacağımdan
gerçek anlamda beyni olan bir erkekler karşılaşacağımdan
aynınsın kızıyla arkadas olacağımdan
15 metreden tekrar suya atlıycak cesareti bulacağımdan
çocuk yapacağımdan
çocuk bakacağımdan
deli incir yiyeceğimden
latin dans müziklerinden zevk alabileceğimden
şiddeti sevenleri anlayabileceğimden
maganda dövebileceğimden
umursamaz olabileceğimden
ağlamadan üzülebileceğimden
sesim kısılana kdr konusabileceğimden
saat takma bağımlısı olabileceğimden
belki demeyeceğimden
hissettiğimi söylemekten çekineceğimden
sevilen kadın tipi olabileceğimden
sevilmenin umrumda olabileceğinden
gidip dönebileceğimden
gidip kalabileceğimden
gitmeyip gel diyebileceğimden
gitme kal diyebileceğimden
özür dileyebileceğimden
samimi olabileceğimden
affedebileceğimden
aksilikleri çözmeye çalışmadan durabileceğimden
susabileceğimden
gözlerimi kapatabileceğimden
gözlerimi açabileceğimden
herşeyimden vazgeçip dönüp gidebileceğimden
keşke diyebileceğimden
pişman olabileceğimden
pişman etmeyeceğimden
izleyip gidebileceğimden
bazı yüzlere tekrar bakabileceğimden
iğrenmeyeceğimden
(tekrar)affedebileceğimden
sildiğim yerlere isimleri asla tekrar yazmayacağımdan
durup dönüp bakmayacağımdan
greyfurt u seveceğimden
tarçın yiyebileceğimden
meraksız olabileceğimden
köpek ten korka bilme ihtimalime inanmaktan
felixi unutabileceğimden
bunu benden bekleyen insanlardan nefret etmeyeceğimden
sinirlendiğimde gözlerimin dolmayacağından
kibarlık edip mal a malsın demeden duramayacağımdan
bensiz hiçbişey yapamayacağımdan.

anonim

güçlü kadinlar güçlü olunmasi gerektigini küçük yastan ögrenmis kadinlardir.
evde bir tamirat isi oldugunda aval aval bakmak yerine tamirati yapmayi seçenlerdir. teknolojik bir aletle ilgili bir sorun oldugunda sorundan anlarlar.
islerini kendi kendilerine hallederler. hayatlarini idam ettirmek için bir erkegin varliginin sart olmadigini bilirler.
evde erkek yoksunlugu karsi konulamaz bir aciziyet halini beraberinde getirmez. evlerinin hesabini kitabini tutarlar, faturalarini kendileri yatirirlar. özgürlüklerinin bir adam tarafindan kisitlanmasina da katiyen izin vermezler. özgürlügün paha biçilmezliginin, öneminin farkindalardir çünkü.. baslari dik, kendinden emin, oldukça güçlü...

bir sikintilari oldugunda genellikle eslerinin ya da sevgililerinin haberi bile olmaz bunlardan. kendi sorunlarini kendi baslarina çözmeyi severler, kendi sorunlarini digerlerinin sirtina yüklemekten haz etmezler...elbet düsünüldügünü, sana yardimci olunmak istendigini bilmek güzel seydir; ama güçlü kadinlar sorunlarini ötekilere yüklemeyi zayiflik olarak görürler, bunu engellerler. hele kendilerine acinmasina hiç gelemezler. sonra bir bakarlar ki sorunlarini paylasmamanin, her zaman dimdik ayakta durabilir imaji çizmenin sonucunda kimse onlara acimaz. onlara yüklenilmekten, onlari bir baslarina birakmaktan, onlarin canini acitmaktan kaçinilmaz. ne de olsa onlar güçlülerdir! baslarinin çaresine bakarlar... es kaza problemlerini paylasmaya kalksalar bu sefer de adlari sorunlu kadina çikar. temizle bu damgayi temizleyebilirsen. bu ihtimali yasatmak istemezler. sorunlarini kendilerine saklarlar. terk eden adam da bilir onlarin ne kadar güçlü oldugunu, kendine muhtaç olmadigini, onsuz da yapabilecegini, kadinin içindeki firtinalardan habersiz! terk eder...

bir gün terk eden bu adamin kendisine muhtaç bir kadinla beraber oldugunu ögrenirler. erkegi olmadan yasayamayacagini gösterip duran kadinlardan.. adamin her sözüne gülen, kafa yordurmayan, yorumlatmayan, düsündürtmeyen, evine her zaman birakilmak zorunda olan, kirilganligini her firsatta ortaya koyan, korunmasi sart! erkekler nedense çok severler böyle kadinlari.korunmaya muhtaçlik, kirilganlik onlara esasli bir kadin olmanin ön sarti gibi görünür. fatura yatirmaktan anlamaz; pazar torbalarini o incecik kollari tasiyamaz; afrasiyla, tafrasiyla, kiskançlik krizleriyle kadin gibidir iste. bu kadinlar asla terk edilmezler. bu kadinlarin erkegine muhtaç oldugu su götürmez bir gerçektir, terk edilebilir mi hiç?

güçlü kadinlar bu duruma bakakalirlar. hani ben de seni çok seviyorum, ben de sen yokken kendimi eksik hissediyorum, o pazar torbalarini tasirken kollarim aciyor, ben de kirilganim demeye kalksalar sesleri kisilir. boyumu asan problemlerim var demeye yeltenseler olmaz. güçsüzlüklerini, terk edildikleri adama onsuz çaresiz olmalarindan ziyade kendi kendilerine yetebilmelerine ragmen illa onunla kendilerini daha anlamli bulduklarini anlatmak isteseler beceremezler. bu kadinlar terk edilmeyi yediremezler. zayifliklarini sergilemeye kalksalar iç dünyalarinda erken yasta büyüttükleri koca kadin alarm verir: bu sen degilsin. kendini topla. ayakta dimdik dur.
güçlü kadinlar zayif kadini da barindiran kisiliklerini uzun süre göstermeye dayanamazlar. birilerinin onlara acima ihtimalini kaldiramazlar. onu terk eden adama seni seviyorum bile diyemezler, en iyi seni çoktan unuttum demeyi bilirler. güçlü kadinlar kendilerine önceden çizilmis yolda, kendilerine yalan söyleye söyleye, yalniz gece bir basinayken aglamaya izin vererek ilerlerler.

diger kadinlarsa katiyen yipranmaz, çökmez. isin ilginci hep daha degerli olanlar da bu 'kadin gibi' kadinlardir.
erkegini en çok onlar severler ya..

23 Mayıs 2009 Cumartesi

coraline




dün aksam gene bir sinema günümüzde
ilk önce star trek le baslayan karar yolculugumuz
angels and demons un yanından sıyrılıp benim ısrarlarım doğrultusunda
3D de gösterimde olan coraline e kaydı.
çok değil sanırım 3 gün kadar önce
televizyonda kısa bir fragmanını görene kadar
haberdar bile değildim the nightmare before christmas ın yönetmeni olan henry selick in yeni bir film yaptıgından
t.n.b.c nin büyük hayranlarından biri
ve onların christmas parçalarına eşlik ederek büyümüş bir kızcağız olarak
sbist i kolundan sürüye sürüye filmimize girdik



3d gözlükleriyle bir süre dalga geçtikten sonra film başladı
ve başından sonuna kdr sanırım son zamanlarda gerçekten gülerek
eğlenerek
izlediğim filmler arasına oturuverdi.

karakterler ve mekanlar the nightmare before christmas la yakın olmasına rağmen renkler daha açık(genede karanlık bir film tabii)
ve sanırım geçen yılların ve gelişen teknolojinin yardımıyla
görüntü biraz daha kaliteli hale gelmiş ama
genede ana çekim tekniği gene kuklalar ve gerçek setler oldugu için(corpse bride dada tim burton bu iki teknolojiyi birleştirmişti gayetde güzel olmuştu)

stop motion ın hafif duraklamalarını seziyor insan
ama 2 nci dakikadan itibaren göz direk alışıyor
CKM nin 3D filmi arasız vermesine hayran kaldım
böylece filmin büyüsünden çıkmadan devam edebiliyorsunuz.
3D nin verdiği derinlik hissinin açıkcası abartılmış oldugunu düşünüyordum
ama filmde anladım ki
hayır.)
gözümüze gözümüze giren mekanik eller
sinek kuşları
bana gerçekten
başarılı 3 boyut diye birşey olabileceğini kanıtladı
bunun dışında mekanlar
karakterler gene senarist ve yönetmenimizin hayal gücünün en ilginç ve karanlık ve detaylı yerlerinden kopmuş gelmiş
filmin içinde omayı istememek elde değil:)
(ilk beterböceği izlediğimde hissettiğim duygularım ayaklandı.))


neyse efendim
konuya gelirsek
hepimiz küçükken birşeylerin daha iyi olmasını isteriz
senaryo da tam bu noktada kamerayı küçük bir kıza veriyor ve onun gözünden ailesini çevresini tekrar resmetmesini istiyor ve çokd a başarılı
bazı yerlerde kendimi bir bilgisayar oyununun içinde gibi hissettim
sanırım bu oyunlar yarışmalar durumuyla alakalı
ama konunun girişi gelişmesi
sonucu
bir animasyon için gayet doyurucu
izleyici sonunda istediğini alıyor
ve salonda sadece gülümseyen yüzler ayrılıyor.))
filmden çıktıgımızda dostum sbist le karar verdik ki
böyle bir aksamda böyle bir filme gitmek
diğer tercihler içinden en iyisi
hem hafif
hem memnun edici
tam bir yatmadan önce dinlenilen öykü kıvamında
oh mis.))






(filmle ilgili tek aklıma takılan
o kedi niye o kadar çirkindi.))

20 Mayıs 2009 Çarşamba

oje

sırf sen mürekkep kelimesini cümle içinde kullandın diye
psikolojik testler uyguluyorum üstümde
bana kırmızımı daha çok yakısır
siyah mı
yeşilin konumuzla bir alakası var mı?
biri dün öğlen "ben seni çok özledim" dedi
cevabında ona yalan söylemiş olmam birşey farkedermiydi?
havanın bu kadar güneşli durup
şiddetle esmesi birşeylere işaretmi
karın boşlugumun sanki bütün organlarım yer değiştiriyomuşçasına ağrımasına
doktorlar hiç maruz kaldımı
beklenen tepkiler lafının üstüne oturmalarını rica ettiğimde verecekleri cevap ne olacak?
soru sormanın bir adabı var mı?
yok sa soruların içeriğiyle doğrudan ilintilimi gerçekten?
dünyanın en güzel kedisi bana mı sahip
yoksa ben mi onu idolleştirdim gözümde azıcık?

bugünlerde içimde benden farklı biri var istemediğim şeyler yaptırıyor bana diye söyleniyorum kendi kendime
ama içimde filizlenen korkunç bir olasılık var
acaba ev sahibi geldi de
yeter debelendiğin benim sıram artık mı diyor?
shit!
acıklı bir avrupa gerçekçi sineması kalıntısı değilde tamamen bana özgün bir şekilde titrek değirmenlerin önündeki bir kahraman gibi durup
"sizsiz gayet iyiyim!" demek istiyorum
sağ el yumruk havada:)
eski maillerime baktım dün
sildim çoğunu
mektuplarımda vardı eskiden
o kadar erkeğimki bu konularda.))
hepsi gitti
kelimelerin anlamları abartılıyor
eşyalara verilen önem gibi
dün yeşillikler arasından firar eden bir salyangozla karşılaştık
aldım ezilip yokolmasın dışarda biyere koyayım diye
ilk defa tenimin kızarıp şişmesine sebep olan bir salyangozla tanıştık.)
sinirliydi sanırım
çok uzatmadan koydum balkona
baksın başının çaresine
onların hayatıda zor
istemezdim her an param parça olma ihtimali olan bir eve yapışıp kalmak
o kadar yük
sorumluluk
ne yaparsan yap hepsi sırtında
biryerde evimi düşürsem benim için çok farkedermiydi?
vicdan azabı ilerlememe engel miydi?
saçlarımın uzun halimi kısa halimi daha iyiydi?
yada bunların herhangi bir boyutta benden başka birine herhangi bir anlamı varmıydı?
insanların ruhları değil
itinayla susturdukları bilinçleri olduguna inanıyorum
susturdukları
gerekirse kafasına kafasına vurdukları
ben kendiminkini bir beyin travma sında öldürmüş bile olabilirm
güçlü kızım vesselam
"konusma hulen!".))
lapazz lı günlerimin
lapazz sız günlerimden bir farkı varmı?
yoksa benim bir ömür yapmam gereken tek şey resimmiydi?
hmm..
ne diyodum
saçlar..

dert ben

o kadar büyüktüki eve girdiğinde
neredeyse taşıyamıyordu başını
salondakilere kibarca selam durdu..
selamlar..
hızla oda..
başımın yoğunluğunda
aklımın hızına erişmeye çalıştım
hem saygısızca yaşlı dedi bana ben
hem saygıyla eğildi yaşımın önünde
ben bugün çok yorgundum
soğuktum
eklemlerim keçeleşmişti
yeni bir gün diledim
yeni bir ses
uyku dedi sen bir gel
gidince onada anlatıcam derdimi...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

old

20.07.08
bugn uyandım
basımda davullar çalmıyodu
fillerin seks hayatıda kafamı pek sarsmıyodu
dün geceyi düşündüm
eksik parça yok
her söz
her bakıs her gaf her espri aklımda
içilen her duble
dinlenen(neredeyse) her parça
şaşırdım
ağzım içki bile kokmuyodu
kalktım
babama ayıp olmasın diye erkenden..
arkadasımı uyandırmadım
dişlerimi fırçaladım beynim yerindemi diye kontrol ettim
malum bu kdr süre zonklamaması anormal
sonra kahvaltıyı hazırladım
güneş odamın göbek deliğine kadar geliyodu
ama ben mutfak camından gökyüzüne bakarken gene kasvet buldum
arkadasım günaydın dedi
tamam dedim.)
kahvaltı ettik
sohbet mohbet
yüzeyselliğimi zorladıgımı farketmem daha kaç yılımı günümü olmadı olmadı anımı alıcak?
özlediklerimin geri gelmeyeceğini gelemeyeceğini anlamam hep anlık aydınlanmalarla olup sonra gene geçicekmi
çok düşünüyorum dedim bile bile bunun hayatımda ki 3 dönemdemden 2ncisiyle 3 üncüsünün arasındaki bosluk oldugunu..
diğer nöbete çok olmasını umdum
hayatın kısalıgını ölçmeye çalıştım
evden çıkarken gene sanki sonkez görüyomusum gibi vedalaştım babamla
meraklı oldugumu biliyorum
sadece şimdiye kadar olmayan kimseyle tanısmadım
sadece ya çok sabırlılar yada çok tembeller var..
meraksızlık değil bu..
her insanın mutlaka bir fiziksel olarak baska "bir"inin çok beğeneceği noktası
bir başka "bir"inin çok beğeneceği huyu(iç güzellik vıyvıyı)
vardır..
hep böyle düşündüm
her insan "bir"inin göz bebeğidir
bu "bir" lerin kim oldugu hep değişir kişiden kişiye
çok az zaman sevgili eş dir hatta
her insanın bir de kötü bi yanı vardır
bütün hayatı boyunca mutlaka "bir" insanın canını çok ama çok yakar..
bilir bilmez..
bana göre her insan istisnasız bu üç özellikle doğar..
bunun sonucunda ömürleri boyunca sadece birine taparcasına değer verip gözbebeği yaparlar onu..
anlattım bu fikirler silsilemi
çünkü bugn merak ettim bnm bir ime vurulmuş birini
birimsiz yapamayan birini
gördümmü yada tanıstımmı yada tanısıcammı
birinin canını çok ama çok yaktımmı
beni bu yüzden hiç unutmamasını sağlıyacakcasına..
sonra gene çok düşündüğümü düşündüm
kendim kadar düşünen bir en yakın arkadasım olduguna sevindim
realistliğimi sevdim gördüm ki o da realist
ve siyah ve beyaz kadar keskin olmamdan gocunmadım..
içimdeki çocugu öldürmüşüm diyemedim çünkü varlıgından emin oldugum bir zaman belirleyememiştim
sinemadan çıktıgımızda gökyüzü bulutlarla dolu kapkaraydı
adımımızı kaldırıma atar atmaz deli gibi bir kurbağa yağmuru basladı
saçlarıma takılan kurbağaları temizlerken arkadasım şemsiyesini çıkarttı ve ilk köşeden bir sandal çevirip eve kadar kürek çektik..
ve işte burdayım..
içimde benden başka bir ben var sanki, bana istemediğim şeyler yaptırıyor.

17 Mayıs 2009 Pazar

I worked


felix

parça gözlerini doldurdu
ellerine baktı
yeşildi
gözlerinin neden doldugunu düşündü?
mutsuz muydu
mutlu muydu
sebepsiz ağlamak bir sorun muydu
ağlamıyorum ben..
bunları düşünürken kedi kalktı geldi
yağ gibi kayarak kucağına oturdu
o kucak onun için yapılmıştı
kıvrımları gelişi dokunuşu
oturuşu
herşey onun için tasarlanmıştı
bir kız o kedi kucağında otursun diye tasarlanmıştı
işte o kadar keskin ve kolay oldu herşey
şaşırdı
kafasını eğip baktı
elini kedinin gıdısına götürdü kedi kafasını avucuna koydu gözlerini gözlerine dikti..
kız "aşksın sen" dedi
göz yaşı kürke düştü
kürk seğirdi
ama kedi kalkmadı
gözlerini yavaşça kapadı
kızın sesi titredi
"aşksın sen..
koşulsuz aşksın.."
kedi uyudu..

12 Mayıs 2009 Salı

stage is my home

bütüün bağlantıları kestim..sen artık bildiğin fişi çekilmiş bodruma atılmış,muhtemel 2 güne bir daha dönmemek üzere unutulacak bir radyodan farksızsın..

11 Mayıs 2009 Pazartesi

dedi ki

sen aşkın ne demek oldugunu bilemezsin
çünkü sevginin bile hiçbir şeklinden haberin yok
sevgi senin sandıgın gibi sadece kendini feda etmekten oluşmuyor
sevgi koşul yada sebep beklemiyor
sevgi senin sandıgın gibi
yorulunca koşmayan
sıkılınca dönüp gidebilen birşeyde değil
sen aşkın ne demek oldugunu bilemezsin
çünkü önceden aşık olmamışsın
yüzündeki yorgunluk sadece yıpranmanın aldatmacası
gözlerinde sevmiş olmanın aşk ın yorgunlugu doymuşlugu yok
sevgi senin sandığın gibi insanın sadece kendinden ödünler verdiği bir yarış değil
sevgi itiraz yada iftira etmiyor
sevgi senin sandıgından çok uzak
sende aşkın ne demek oldugunu bilmekten çok uzaksın
çünkü kendini hiçbirzaman sevgi ihtimaline dahi açmamışsın
kendini en bıraktım sandıgın anlarda bile
cevizin en çetini kadar kapalıymışsın
kulagını hep tıkamışsın kapındaki tıkırtılara
yüzünde sadece mutsuzluk kırışıklıkları var
çünkü başkalarının sevinçlerine gülmüşsün hep..
ve başkalarının sevinçleri insanın yüzüne yerleşmez.
senin aşk kelimesini cümle içinde kullanmaktan öteye geçme şansın yok..
olmamış hiç
sen yaratmadıkçada olmayacak
çünkü aşk la sevgiyi bağımsız düşünmek diye birşey yok
ve bir insan buna kendini inandırdıysa gerçekten umutsuz demektir
umutsa sadece sen kendini bıraktıgında olacak
aşk ın a sını dahi bilemezsin sen
bilmemişsin
çünkü sevgiyle başlar herşey
yada tam tersi
ama sen hep ertelemişsin kendini
senin içinde bilmeye dair bir istek yok
öğrenip de hüsrana uğramaktan korkup en güzelinden sakınmışsın kendini
hep tamda parmaklarının ucundayken birşeyler dönüp gitmişsin
kolayını seçmişsin
dedim ya sen aşkın ne demek oldugunu bilemezsin
sevgiden bile haberin yok çünkü
hep benzerleriyle oyalanmışsın
başkalarının aşklarından beslenmek değildir sevgi
önce kendini sevmektir
kendini tanıma
hemde herşeyden iyi
kendine inanmak
inanmıyorsan
kendini inanabileceğin bir şekle sokmak
ama illa da uğraşmak..
sen hiç ölmem sanmışsın hep
hep yaşarım..
kalp kırmak ne demek bilemezsin
çünkü
hiç dönüp bakmamışsın giderken
hep bir gün dönücem ve herşeyi düzelticem demişsin
ama sende biliyorsun içinden
geri gelemeyeceğini
dönsende aynı sahneye giremeyeceğini
girsende kırdığın yıktıgın geçtiğin
o çin porselenlerini
elindeki
yapıştırıcının kesinlikle tamir edemeyeceğini..
biliyorsun da
bildiğinden değil dönmek
ardına bile bakamıyorsun işte..
ondan bana sevgiden aşk tan dem vurma..
senin annen olmaya bile korkarım ben
ve biliyorum
kendini sevmeyen bir insandan
kimseye değil sevgi
yalandan bir gözyaşı bile çıkmaz..

rock n roll queen-the nicoles

geçen gün bir arkadaşım
alakasız uzak biri
bir parça yolladı
parça bana seni hatırlatıyor ithamıyla
dinledim
hmm saol dedim:)
dinliorm şimdi arada
keyiflendiriyor
evet
bende böyle bişeysem
ne mutlu bana
nede olsa yanımda zamanın nasıl geçtiğini anlamayanlar var.)

8 Mayıs 2009 Cuma

kim

Kaybetmeyi öğreneceksin demiştin
Eğer istiyorsan sevmeyi
Çünkü sevmek demiştin
Herzaman kaybetmektir kendinden birşeyi
Tamam dedim sana
Koşulsuz gözü kapalı
Ama yalanmış
Ne kaybetmeyi öğrendim
Ne de becerebildim sevmeyi...

böcek

Güneş vardı o gün
Bir dolu karton şemsiye
Görmesin parlak ışıklar beni
Farketmesin çevre
Bu yanar döner kabuklu küçük böceği..


ahaha çok eski şiirlerimi nette buluorum.))
süper.)

bal..

ilişkilerle ilgili acı olan şey
(hem duygusal hem genel insan ilişkileri kastım)
birgün biterlerse
ardında bir sürü
sokak şarkı isim vesaire bırakmaları
her yerde güm güm güm karşında
ama daha acı olan
bir süre sonra bunların insanın canını o kadarda sıkmaması
hatta
hatırlanmaması
bir insan için en acı olan şey
sanırım unutulmak
..
ama bir de şu var
geçmişten kalan birşeyler var
hatırlanan söylenen
yeni biri gelip bunu sana söylediğinde
tamamen safça
tamamen sevgi dolu belkide
ama insanın kanı donuyor
o orada seninle duygusal bir an paylaştıgını düşünürken
sen çok çok gerilerde
başka bir duygusal anın muhasebesindesin..
insan ikiyüzlü bir varlık evet hatta ne ikisi
milyonlarca
ama farkında olarak mı yapıyor..
o tartışılır..

6 Mayıs 2009 Çarşamba

nilüfer

yorum yapıcaktım yazıcaktım
yardımıma sözlük yetişti..
buyrun hislerimi açan yazarlar:

sıkıntılı bir otobüs yolcuğu sırasında arkadaşın playlistiyle nihohahaa efektiyle dalga geçerken, bir müslüm-nilüfer düeti sanılarak dinlenmeye başlanan şarkı. meğer söyleyen müslüm baba, şarkının adı nilüfermiş. meğer benim kalbim kırıkmış, meğersem ben deriiinn bir nefret içine gömmüşüm anılarımı onunla yaşadığım, en üste de en güzellerini koymuşum ve ara sıra çıkarıp gömdüğüm yerden hatırladığımda, onları hatırlarlayıp gülümsermişim ve fakat yokmuş ki tebessüm gerektirecek birşey, yaşanmamış ki. "sensiz ömrüm olsun" cümlesi öyle bir darbeli matkap etkisi yarattı, müslüm babayla beraber söylerken öyle berrak bir farkındalıkla aydınlandım ki, nihohahaaüüühhhüüüühühüfırrkk efektiyle arındım adeta. geri bile istemiyorum benden alınanları...bensiz ömrü olsun yeter....teşekkürler müslüm baba!!
(minimorv

müslüm gürses'in mükemmel seslendirdiği mükemmel şarkı...sözleri de şöyledir....

zamanın eli değdi bize
çoktan değişti herşey
aynı değiliz ikimizde
zaaflarına bir gece
hatalarına bir nilüfer
sevgisizliğine bir kalp verdim
artık geri ver
geri veremezsin aldıklarını
artık geri ver
geri verilmez hiçbir yanılgı
yokluğuma emanet et
sende benden kalanları
herşeyi al
bana beni geri ver
bir şansım olsun
başka yer başka zaman
sensiz ömrüm olsun...
(lirululirulu

müslüm baba' nın altın vuruşu.
(hippychick

biten/bitirilen bir ilişkinin ardından taraflardan birinin ya da ayrı ayrı her ikisinin, olan biten hakkındaki tarafsız açıklamasıdır. bu yüzden güzeldir. ve yine bu yüzden taraf olmayı bir insanlık yüksek ödevi zannetmekte ısrar edenler için nilüfer ancak, sözleri sanskritçebir şarkıymış gibi dinlendiğinde güzel bulunacak şarkıdır.
(xtr

ok afedersiniz ama durduk yerde adamın amına koyan sarkilar in onde gidenidir.
akla gelir şöyle bir hüzünlenirsiniz, dinleyeyim diye yanıp tutuşursunuz çok lazımmış gibi,
dinlersiniz daha da beter olur dokunsan ağlayacak olur bir daha bir daha dinlersiniz,
sonra oturursunuz oyle oyuncakları elinden alınmış annesinin isten eve gelmesini bekleyen cocuk gibi.

aksam sevgilinizin eve gelecek olmasi,sarilacak olmanizi bilmeniz falan da oyle gecirmez kolay kolay o hüznü.

sadece murathan mungan güzelligi diyemezsiniz entel gibi takılıp,
lisede rockci olmaniz veya sadece yabanci muzik dinlerim tripleriniz de hicbir seyi degistiremez, oturur tipis tipis dinler huzunlenirsiniz muslum gurses'e saygı duyarak.
(fiore

5 Mayıs 2009 Salı

wristcutters

en sevdiğim diyebileceğim bi film izledim az önce
ve güneş açtı.)
hem içimde hem dışarda
içimde dışımda parçalı bulutlu
ama bugün bu film bu kdr umutsuzlugun içinde çok lezzetli geldi..
tavsiye ediyorum..





ve tabii film in bonusu
gogol bordello-through the roof'n' underground

sevgiyle andım
film e çok güzel yakıştırılmış olması artık parçayı her duydugumda hatırlayacaım şey olarak film i koyması da cabası..